31 Ocak 2010 Pazar

Bırakın Artık Bu İşleri..!

Artık o kadar alışmış ki gözüm televizyonda,yandan,alttan,üstten giren reklam şeritlerine,çoğunu farkedemez olmuşum.Geçen akşam farkettim,
"Behlül yaz 3169'a gönder,Aşkı Memnu'nun yakışıklısının en güzel resmi cebine gelsin".
"Polis yaz 155'e gönder,telefonun gerçek polis telsizi sesiyle çalsın." şeklindeki reklamlar hala devam ediyor.71 milyonluk ülkede,113 milyon kayıtlı cep telefonu var.Yani nüfusun % 159'u cep telefonu kullanıcısı.Bu açıdan bakınca dayanıyorlar herifler reklama tabi.Ama artık her yerde internet de var,internet cafe de.Her telefonun kutusundan bilgisayara bağlantı kablosu da çıkıyor.Millet her istediğini bedava koyuyor zaten telefonuna.Behlül'ün resmine 32 kontör verecek enayi kaldı mı?

Yine aynı gece,Recep İvedik 2' ye denk geldim Show TV'de.Barım barım "Tv'de ilk kez!" yazıyor sağ üst köşede.Bundan da baymadı hala medya.Bu film sinemada oynayalı tam 1 sene olmuş ve neredeyse her ulusal kanalda bir kere denk gelmişimdir.Üstelik 15 gün sonra serinin 3.filmi vizyona giriyor.İmkanı var mı tv'de ilk kez olmasının allahaşkına?Bırak ulan..!

Magazin programlarına ayrı bir kılım."Maraba Televole!" demişti ya bundan yıllar evvel Maradona,o günden beri esir ettiler bizi "Azzz Sonraaaa..!" muhabbetine.Arkadaş sıkılmadılar yıllardır aynı sloganla adam oyalamaya.Bir magazin programı 2 saat ise,bunun 1,5 saati,programda yayınlanacağı iddia edilen vtr' lerin kısa kısa,en can alıcı yerlerinde durdurulan özetleriyle geçiyor.
"İmparator kimleri yaylım ateşine tuttu?"
"Avşar kızı'ndan,ortalığı karıştıracak açıklamalar..!"
"Ünlü diva kimlere,neden soysuzlar dedi?"   Azzzz Sonraaaa..!
Siz de bırakın ulan..!

30 Ocak 2010 Cumartesi

Ben Bugün Yarin Farmville'ine Girdim,Ay Benim Canım,Bir Hoşum Bugün..!

Millet bir yaştan sonra,şehir hayatından elini eteğini çekip,Marmaris'e,Bodrum'a falan yerleşip,evinin önündeki küçük bahçede,kendince organik tarım yaparak,kahvaltı sofrasına taze domates,biber,öğlen yemeğine taze fasulye,akşam rakı yanındaki çoban salataya maydanoz falan yetiştirmeye başlar.

Farmville sağolsun,artık genç yaşta,hem de şehirden elimizi eteğimizi çekmeye gerek bırakmadan,bizi bu zevke nail ediyor.

Sevdiceğimin Farmville aşkı,artık bir saplantı halini almış durumda ve bu durum beni endişelendirmeye başladı.Geçen akşam kendi de dile getirdiği üzere,eve gelir gelmez yaptığı ilk iş,tarlaya girmek.Ben de birkaç akşam,o iğrenç traktör ve biçerdöver sesiyle irite olup da,sesini kısmasını rica etsem de,bunu her akşam söylemek zorunda kalacağımı görünce,bu sesle yaşamayı öğrendim artık.Benim için,günün en keyifli anları,bu sesler eşliğinde televizyonda seyrettiğim şeyi anlamaya çalışarak geçirdiğim dakikalar oldu.

Sevdiceğimin bu emeklerinin Famville adminleri tarafından ödüllendirildiğini görmek de,bana ayrı bir gurur kaynağı oldu.Patates'te bilmem kaçıncı seviyeye geldiği için,ödülünü takdim etmek üzere bizzat Mark Zuckerberg geldi dün akşam.

26 Ocak 2010 Salı

Kaderden Kaçılmaz..!

Günlerden 16 Ocak Cumartesi idi.Aile fertleriyle birlikte kahvaltı yapmak üzere,yanımda sevdiceğim,arka koltukta da kayınvalidem Bağdat Cadde' sinde ilerliyorduk.Sevdiceğim yol üstünden bir ayakkabı mağazasına uğramak istediğini belirtti.Ben de arabayı sağa çektim,dörtlüleri yaktım,motor da çalışır vaziyette,kendisinin bu elzem alışverişi yapmasını beklemeye koyulduk kayınvalidem ile birlikte.
Fakat bu akşam saatlerinde,kolay kolay hayırlı haber vermeyen peder bey'in,telefonda bana, "Hatalı parktan 62 TL cezan hayırlı olsun!" demesiyle rüyadan uyandım.Sevgili EDS yakışıklı bir resmimi çekmiş,yanına da ceza makbuzunu iliştirmiş,göndermiş ruhsattaki adrese.

Şimdi;
Bu olaydan çıkarılabilecek dersler:

1-Bir kadının ayakkabıcıya girip çıkması,hiçbir zaman kısa süreli duraklama süresine sığmaz.
2-Ayakkabıcıya onunla birlikte girmemiş olmanız,sizden para çıkmayacağını garanti etmez.Ayrıca almadığı bir ayakkabı için de para ödemek zorunda kalabilirsiniz.(ayağına olmamış)
4-Trafikte ayağınız devamlı gazda ve kapılar kilitli şekilde seyretmeniz gerekir.Nitekim ayakkabıcıdan 200 metre sonra,kafede gördüğü arkadaşına da merhaba demek için atmıştı kendini arabadan.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Bu Havada Sokağa Çıkmayı Sevmem,Çıkandan Da Hazzetmem..!

Akşam oturmasına Peder Bey ile Valide Hanım'ı konuk edecektik sevdiceğimle birlikte.Gel gör ki,ağır hava muhalefeti,site içi yollarda yer yer araçların patinaj gösterileri,gidip gelen elektrik ve çalışmayan asansör,daveti ertelemek zorunda bıraktı bizi.O bozuk asansör de,bugün 2 kere dışarı çıkmak zorunda kalan bendenizi,8.kata merdivenle çıkmak zorunda bıraktı 2 keresinde de.

Dedik ki,yoğun yemek sofrası zahmetine girmeyelim,yarı yemek,yarı çay sofrası bir format belirleyelim.1 tepsi börek sipariş etmiş bulundum daha dün akşamdan.Sevdiceğim de brokoli çorbası ve patates salatasıyla eşlik etti menüye.Fakat bizimkiler gelemeyince,bir tepsi börek de (yaklaşık 3,5 kilo) ikimize kaldı.Hoş yollar bayağı bir kapanınca,getiremez herhalde dedim motorsikletli eleman böreği ama,azimle getirdi.Üstelik çalışmayan asansör yüzünden 8.kata yürüyerek varıp böreği sağsalim bana teslim ederken,can veriyordu garip az daha.

Baktım olacak gibi değil,böreğin bir kısmını karşı komşulara verelim dedik ama sevdiceğim tabaklarını hijyen dolayısıyla tanımadığı insanlara vermek istemediğini beyan edince,köylü gibi plastik tabakla vermek zorunda kaldım.Böylece tabağın geri gelirken içinde barındırabileceği,her türlü karşı komşu mutfağı mamülden de feragat etmiş oldum.

Televizyonda tüm gün süren yoğun kar yağışı ile ilgili tüm haberleri dikkatle seyrettim.Bu sırada E-5' in trafiğe kapandığını,araçların yolda öylece durduğunu defalarca söyleyerek sevdiceğimin içini baydım.O da bana "Pazartesi,yağış yüzünden işler tatil edilse keşke!" dedi.Sanırım,özel sektörü,Milli Eğitim Bakanlığı' na bağladılar sanıyor.Ben de ona bugün metrobüslerin bile çalışamadığını,arabayı çıkaramazsak,zaten pazartesi işe gidemeyeceğimizi söyleyerek biraz umut verdim kendimce.

Televizyondaki kadın isyan ediyordu."Böyle her kar yağdığında biz sefalet mi çekeceğiz?" diye.
El insaf be kadın!
En son 2004'te yağmış böyle kar İstanbul'a.Üstelik böyle kuvvetli bir yağış,nerede olursa olsun sefalet getirir.Yollar kapanır,millet yolda kalır,araçlar arıza ve kaza yapar.Sen de çekeceksin 3-5 yılda bir bu sefaleti.Allahın emri.Evi olmayan,üstüne giyecek kıyafeti olmayan ne yapacak."Belediye şehrin üzerine neden branda germedi?" diye de sor da tam olsun bari.

Mim Manyağı Yaparım Hepinizi..!

"Objesyon",yani objelere olan takıntı.Ben buldum bu tabiri,yada en azından öyle düşünmek istiyorum.Asla vazgeçemeyeceğim 3 objeyi de aşağıda yazdım.

1-Gillette Mach3 Traş Bıçağı
2-Kol Düğmelerim
3-Playstation

Kedili Cadı,Borsa,Müge,Kaput,Mügemmell,Bokbocesi,alayınızı da mimledim.
Hadi Buyrun.

Sonra Millet Uçak Tuvaletinde Sevişince,Kamu Davası Açmasınlar..!



17 Ocak 2010 Pazar

Siz Hala Bizim Müslümanlaştıramadıklarımızdan Mısınız?

Dünya üzerinde tüm ülkelerin ve hükümetlerin üstünde bir lobi gücüne sahip olan iki sektör;Sigara ve Silah.Silah olayı diğerine göre biraz daha karmaşık tabi.Sonuçta her köşe başındaki prefabrik büfede bir AK-47 bulma şansımız yok.Ama sebep oldukları ölümlerin sayısı birbiriyle rahat yarışır.Ama konumuz bu değil.

Akp hükümeti ile sigara firmaları arasında sıkı bir soğuk savaş seyrediyor son aylarda.Devlet,bütçesindeki açığı kapatmak için sigaraya ek vergiler koyarak elde edeceği parayla,sağdan soldan kaçıp giden miktarları telafi etme çabasında.Bunu da yaparken örnek olarak AB ülkeleri gösterilmekte.Ne de olsa biz de AB müzakereleri çerçevesinde uzun bir listeden oluşan reformları tamamlamalıyız.Özellikle sigara gibi,son yıllarda özel tüketim vergisine tabi olan birçok üründe AB ülkeleri ile eşdeğer fiyat uygulaması yapılması gerekiyor.
Eğer amaç gerçekten devletin daha fazla vergi geliri elde etmesini sağlamak olsaydı,bunun farklı yolları da vardı.Sonuçta PM' ye,BAT' ye ve JTI' ye tütünü de devlet satıyor.Koyardı vergiyi işlenmemiş tütün satış fiyatının üstüne,verirdi insiyatifi firmalara,"Ne kadar satarsan sat arkadaş,ben vergimi peşin alırım" derdi.

AB ile uyum sürecinde,binbir reformun içinden işine gelenleri seçtin ve öncelik verdin.Bunu anladım.Jet hızıyla kapalı alanlarda sigara içmeyi yasakladın.Alkollü mekanları boşalttın.Ardından "Sigaranın satış fiyatı AB ile aynı olacak,siz fiyatları yükseltmezseniz ben ek vergi koyar yükseltirim" dedin.Ona da tamam.

Avrupa'da bir paket sigara ortalama € 4.Türkiye'de € 2,7.

Devlet Türkiye'de,en düşük maaşlı işçisine ve memuruna brüt € 240 maaş veriyor.Unakıtan'ın dediğine göre "asgari ücret" uygulamasının olduğu aday ve üye ülkeler sıralamasında Türkiye 13.sırada.Hemen üstümüzde € 471 ile Slovenya var.Yani Slovak vasıfsız işçi,bizimkinden 96% daha fazla maaş alıyor.Bir başka deyişle,Slovak işçinin bir aylık brüt maaşı 117,5 paket,Türk işçinin maaşı ise 88 paket sigara ediyor.

(Not:En yüksek asgari ücret € 1.403 ile Lüksemburg'da - 350 paket sigara)

Peki hükümetin esas amacı nedir?
"Biz sizin içki içmemizi istemiyoruz.Alkollü mekanlardan çıkmamızı istiyoruz.Bu mekanlarda sigara içmemizi de istemiyoruz.Hatta sigarayı pahalılandırarak evinizde de içememenizi istiyoruz.Halkın sağlığını ve uzun yaşamasını çok önemsiyoruz.Çünkü siz sağlıklı ve uzun yaşadıkça daha çok çalışıp daha çok vergi verebileceksiniz,hatta birçoğunuz 65 yaşında emekli olup,hayatınızın geri kalanını çoluk çocuk,torun tombalakla mutlu bir şekilde geçireceksiniz" derdi herhalde bir milletvekiline sorsak.

Ama gerçekte işin aslı o değil.Hükümetin asıl amacı,bizi kendi aklınca imana getirmek.İçki ve sigara gibi dinimizce mekruh sayılan şeylerden,bizi irademiz dışında mahrum ederek,daha müslüman ve daha imanlı olmamızı sağlamak.Yani allahın bize verdiği aklı,iradeyi,kendi tercihlerimiz dışında,onların istediği gibi kullanmak."Sigara içemedikten sonra meyhaneye gitmenin ne anlamı var? " ve "Maaşımın büyük bir kısmını sigaraya vereceksem,neden içeyim bu boku? " şeklindeki söylemleri çokça duymuyor muyuz son zamanlarda?

Kaçınız meyhanede içemiyorum yada çok pahalılandı diye sigarayı bıraktınız?
Daha doğrusu kaçınız sadece maddi sebeplerden dolayı sigarayı bıraktınız?Tanıdığım birçok insan sigarayı bırakmaktan ziyade,daha ucuzunu içmeye başlıyor.Ben ve benim gibi insanların sigarayı bırakması için başka sebeplere ihtiyaç var.Ya ani gelen bir kalp krizi,karşı cins için hamile kalmak vs.

Ama biz zaten onların müslümanlaştırmak istediği kesimden değiliz.Onların gözünde biz müslüman bile değiliz.Biz,her ay maaşımızın üçte birini devlet için istemdışı kenara ayıran,karşılığında hala hiçbir sosyal güvencesi olmayan,içen,sıçan,vuran,kaçan,sözümona hukuk devletinin özel sektördeki köleleriyiz.
Biz hala Avrupa'nın en pahalı benzinini satın alıyor,en pahalı otoyol ve köprü ücretlerini ödüyoruz.Hala en kötü trafiği biz çekiyor,çamurlu,inşaatı bir türlü bitmeyen kaldırımlarda geziyoruz.Ödediğimiz hiçbir verginin yada paranın karşılığını alamıyoruz.Tüm dünya GDO' lu ürünlerin ülkelerine girişlerini yasaklarken,biz tonlarca GDO' lu ürün siparişi veriyoruz.

Son zamanlarda dinlediğim en iyi konuşmalardan birini Muharrem İnce yapmış.Defalarca dinlemekten sıkılmadım.Mecliste bu adam gibi 10 adam daha olsa,alayının hakkından gelirdi.

http://www.dailymotion.com/video/xbv660_muharrem-ynce-konuymasy_sport

15 Ocak 2010 Cuma

I'm Untouchable...Except For One..!

Yarı çıplak bir erkekle,en yakın ve en samimi olabileceğim yegane yer,hamam olsa gerek.Üstelik bu samimiyet ve yakınlık tamamen gönüllü gerçekleşiyor.Gidiyorsun,bir güzel ter atıyorsun,sonra geliyor Sivas'lı yada Tokat'lı bir tellak,basıyor keseyi,basıyor köpüğü,yoğuruyor da yoğuruyor adam akıllı bünyeyi.Tenime dokunabilecek tek adam tellaktır.Diğer bir deyişle,Sivas'lıyla,Tokat'lıdan başkasına bastırmaaaam ooooofffff of..!

Dün itibariyle,pederle birlikte,küçük çaplı bir damat hamamı yapalım dedik.Kadıköy rıhtımda Aziziye Hamamı var.Hiç alakasız bir yerde,iki arada,bir derede kalmış ve varlığını bu kadar çarpık yapılaşma ve kentleşmenin içinde korumuş.Küçücük bir hamam olmasına rağmen,tellağı,masajcısı,çaycısı,ayakçısı derken acayip şişirilmiş bir istihdam sözkonusu.Bir de adama rahat vermiyorlar.Adamakıllı terlemek için nerden baksan lazım yarım saat.Giriyorsun içeri,5 dakikaya kalmıyor,"Hazır mısın ağğğbü?" diye geliyor.Ya bi dur.Vücut tepeleme toksin dolmuş.Rahat rahat ter atalım,açılsın gözenekler.Ne meraklısın keseyi basmaya alelacele.

Biz intikal edince göbek taşı mevkiine,Malavi Gölü'nde yıkanan su aygırı misali,anadan üryan sereserpe uzanmış olan serbest muhasebeci tipli arkadaş toparlandı allahtan.Vurduk biz de geyiğin dibine peder beyle birlikte.Ne o kaldı,ne bu kaldı,alayına salladık bir güzel.

Tellak keseyi atıp ta,üstüne köpüğü bastıktan sonra,hafiflediğimi hissettim.İnsanın tüm yorgunluğunu alıyor hamamda terleyip yıkanmak.Psikolojik etkisi de vardır belki ama insan yeni doğmuş bebek gibi hissediyor kendini.Yüze inen nur ve akça pakça bir beden de cabası :)

Nasıl şair eserinin sonuna mahlasını ekler,ressam altına imzasını atar,tellağın da var signature bir hareketi.Tüm işlem bitip de "Sıhhatler olsun ağbüü!" demeden önce,işaret parmağıyla enseden sırta bastırıyor sertçe bir güzel."Gıcıııırrrr" diye sesi duydun mu,anla ki pirüpak oldun.

Bahşiş allahın emri.Zaten o yüzden 4 tane adam bekliyor seni dışarıda.Biri terlik veriyor,biri havlunu değiştiriyor.Ardından diğeri geliyor kafanı kuruluyor,son gelen de "Birşey içer misin?" diye soruyor.Hepsini birden görmeye kalksan,bir hamam parası da orada parçalanacak insan.Tellağa 5 lira at,gerisi hikaye.Zaten restaurant hesabı,havuzda toplanan parayı kırışıyorlar akşam kapanışta.

14 Ocak 2010 Perşembe

Parmakların Numaralara Değil,Harflere Bassın..!

Cep telefonu insanın özgürlüğünü kısıtlayan bir unsur oldu iyice.Her dakika,her yerde ulaşılabiliyor olmak çok da iyi hissetmiyor insana kendini.Sen birine ulaşmak istediğin zaman eyvallah ama,deliler gibi sana ulaşmak isteyen insanlardan gına geliyor eninde sonunda.

Samimi iş ahlakım yüzünden cep telefonu numaramı birçok iş ortağıma vermiş bulunmaktayım.Bu sebepledir ki,ofis telefonumdan ulaşamayan,anında cepten zar zar ediyor.Hatta bazısı ofis telefonumu hiç denemiyor bile.
2010 yılındayız arkadaşlar.Ben de call center değilim.Mail denen,dünyanın bana göre en büyük icatlarından biri,iş hayatının emrine amade olmuş durumda.Mail atın,zırt pırt aramayın.

İletişim adabı konusunda uyulması gereken kurallar:

1-Yazılı bilgi,her zaman sözlü bilgiden daha efektif ve kalıcıdır.Yanlış anlamaya ve/veya hataya karşı daha kullanışlıdır.

2-Mailin ilgili kişiye ulaşma şansı,senin bana telefonla ulaşma şansından daha fazladır.

3-Ola ki elinin altında bilgisayar yok.Mutlaka araman lazım.Arka arkaya 8 kere arama.Cevap alamıyorsam,ya duyamayacak kadar gürültülü bir ortamdayımdır,yada açamayacak kadar namüsait bir durumdayımdır.Beni 8 kere araman,bana ulaşma ihtimalini güçlendirmez.

4-Deliler gibi aradıktan sonra,bir de üstüne mesaj atma "Acil döner misiniz?" diye.8 adet cevapsız çağrıyı göremeyecek bir adam olamaz zira.

5-Mail attıktan sonra telefon açıp "Size mail attım" deme.O zaman mail in hayatımıza kattığı kolaylık nerede kalıyor?

6-Ben senin telefonuna çıkmayacaksam,zaten hiç şansın yok demektir.Saçma sapan başka numaralardan arayıp,beni tuzağa düşürmeye çalışma.Numaranı gizleyerek aramalara falan zinhar girme.Bu benim gözümde senin saygıdeğerliğini (zerre kadar dahi olsa) iyice sıfırlar.

7-Akşam 20:00'den sonra beni işle ilgili bir konuda rahatsız etme.Ben o saatten sonra ne senin ne de başkasının derdine derman olmam,olamam.

8-Mesaimin saat 08:00 de başladığını bile bile beni 08:05'te arama.Boşu boşuna küfür yeme.

13 Ocak 2010 Çarşamba

"Kadınlara Hediye Almak Kolaydır" Dedi Bana Yaaa..!‏

Aldığım bilgiye göre baldızım,ablasına ve bana yılbaşı hediyesi almış.Bu durumda ben de baldızıma bir hediye almak için sevdiceğimden,benim adıma da güzel ve beğeneceği bir hediye almasını rica ettim.İlk etapta kabul etti,"Ben kendi hediyemi alırken senin için de birşey alırım,sen verirsin" dedi.Ben de "Ok!" dedim.

Gelgelelim,dün akşam itibariyle eve dönerken,sadece kendi adına hediye aldığını öğrendim."E madem sen benim yerime almadın,ne alayım ben bir fikir ver" şeklimdeki soruma,"Bilmem ki,kadınlara hediye almak kolaydır" demez mi?

Eğer kadınlara hediye almak bahsettiği kadar kolay olsaydı,ben bunca zamandır bu kadar zorluk çeker miydim?
Aslında bir açıdan haklı.Kadınlara hediye almak gerçekten de dünyanın en kolay işlerinden biri.Binbir türlü alternatifin içinden seçme şansımız var.Ama esas önemli olan hediyeyi almak değil,hediyeyi beğendirebilmek.İşte bu da dünyanın en zor işlerinden biri.Sonuçta,iddia edildiği kadar kolay bir işi beceremeyecek bir adam da değilim.

Bugüne kadar aldığım hiçbir hediye beğenilmedi arkadaş.Bu kadar mı olur?

Hadi hediyeyi beğenmezsin,beğenmiş gibi yaparsın.O da yok.Direk yüz düşürmeler,tripler vs.Valla ben anlamadım.Bu mudur bu kadar kolay olan?

12 Ocak 2010 Salı

11 Ocak 2010 Pazartesi



10 Ocak 2010 Pazar

Paranormal Activity..!


Ben ki,8 yaşından beri korku filmlerinin tillahını izlemiş,alayından zerre kadar uykusu kaçmamış ve inanılmaz keyif almış bir adam olarak,geçenlerde evimize misafir olan arkadaşlarımızın bana bahsettiği Paranormal Activity adlı filmi seyretmekle,seyretmemek arasında kararsız kaldım.
Arkadaşın zevcesi 3 gece uyuyamamış.Gözümü oldukça korkuttular.Ama ben yine de seyretmeye kararlıyım.
Bahsi geçen filmi seyretmiş olan varsa şayet,spoiler içermeyen yorumlarınıza muhtacım.

http://www.paranormalactivity-movie.com/ 
http://www.youtube.com/watch?v=wRF7JRPwTOI
http://www.youtube.com/watch?v=yDNjFJUyUz4

2 Ocak 2010 Cumartesi

Sen Ne Pis Bir Herifmişsin Be Birader..!



Neden Yeni Yıla Dair Birşey Yazmadım..!

Miss Müge,dün itibariyle saçma sapan postlarımı gördüğünde,kınadı beni."Neden yeni yılla ilgili birşeyler değil de,Migros'la ilgili bir post koydun?" dedi bana.
Kendince haklı sebepleri var.

Birçok insan,kutlamalara,bayramlara,seyranlara,doğumgünlerine,yılbaşlarına,aybaşlarına inanılmaz önem verir.Bu ve bunun gibi zamanları kutlamamak ayıp,unutmak gaflettir.
Benim için özel günler çok fazla birşey ifade etmiyor.10 yaşımdan beri katıldığım yada evsahipliği yaptığım hiçbir doğumgününde eğlendiğimi hatırlamıyorum.Bu sebepledir ki,uzun yıllardan beri doğumgünümü de kutlamıyorum.Mümkün olsa kimse hatırlamadan geçsin gitsin istiyorum.En son hangi yılbaşını dışarıda geçirdiğimi de hatırlamıyorum(geçen yıl saat 02:00'de Hayal Kahvesi 'ne zıpladığım sayılmaz).

Temalı eğlenceler bana göre değil demek ki.Benim için arkadaşlarla biraraya gelip,içkili,sohbetli ortamlar eğlencedir.İpini koparanın kendini sokağa attığı,kimin ne bok yediğinin belli olmadığı ve ne kadar uğraşırsan uğraş kimseyi memnun edemeyeceğin,saçma sapan kalabalık gece çıkmaları hiç tat vermez bana.Bu huyum yüzünden evden çıkmayan adam damgası yemek de hiç koymaz bana.Ne istediğimi yaptığım sürece,o yaptığım şeyin ne olduğu pek farketmez.Tüm haftasonunu evde geçirdim diye söylenmem,çünkü öyle olmasını istemişimdir.

Dolayısıyla yeni yıla dair bir yazı yazmamı gerektirecek bir durum da olmuyor ortada.Faceebook'ta,"Herkese mutlu yıllar!" yada "2010'un huzur,mutluluk,sağlık ve bol kazanç getirmesini diliyorum!"şeklinde klişe bir ileti yazmaya da niyetim yok.Ben zaten muhtemelen her sene yaptığım gibi 1,5 ay falan,tarih yazmam gereken evrakların tamamının üstüne alışkanlıkla 2009 diye yazacağım.Yani benim için yıl daha bitmemiş olacak.

1 Ocak 2010 Cuma

Biri Bana Anlatsın..!

Kadınların moda ve trendlerle ilgili görüşlerine,zevklerine,alışveriş alışkanlıklarına bir türlü aklım ermiyor.Beğeni ve tarz dediğin şeyin bir sınırı olmalı diye düşünüyorum.Yani;Bir kadın aynı anda hem Louboutain ayakkabı sever ve isterken,bir yandan da Ugg botlara hayran olsun,her gördüğü yerde şantiye tipi lastik çizmelere içi gitsin.Nasıl bir zevk skalasıdır ki bu,çizginin bir ucundan diğer ucuna bu kadar mesafe olsun.

Ara sıra Miss Müge ile bu konuları tartışıyoruz.Her daim güzel ve kaliteli giyinen bir kadın olduğunu bildiğim için,onun engin moda bilgisinden faydalanmak da istiyorum aynı zamanda.Fakat gel gör ki bu,lastik çizmeden Laboutain'a uzanan skala zaten Miss Müge'ye ait.Borsalino'yu da bu klasmana eklemek gerektiği de bir gerçek.Bunların hepsini aynı anda beğeniyor ve istiyor olmalarına imkan yok.Yani en azından bana imkansız geliyor.Hoşlanmadıkları birşeyi,yalandan beğeniyormuş gibi yapmaları da imkansız olduğuna göre,kadınların moda anlayışını da,beğenilerini de anlamak,tanımlamak,somutlaştırmak da imkansızlaşıyor.

Peki sonra ne oluyor?

Borsa ve Müge gibi kadınlar,diğer kadınların da kafasını karıştırmaya başlıyor.Normalde belirli beğeni ve tarzları olan kadınları da yoldan çıkartıyorlar.Sonra hiçbir kadın,alınan hediyeyi de beğenmiyor,senin giydiğini de.Herkes kendinin Yargıcı'sı,Bahar Korçan'ı oluyor.Yeri geliyor,2 parça kumaşı birbirine tutturup defile yapan modacıya hayranlıklarını böğürüyorlar,yerine göre canavar gibi,şahane koleksiyonları çekmiş modacıyı itin götüne sokuyorlar.