30 Ağustos 2010 Pazartesi

Life Is The Ultimate Work Of Art..!

Bazı filmler,romanlar,şarkılar vardır,insana keşke daha önce izleseydim,okusaydım yada dinleseydim dedirtir.
Onlardan biri değil VCB.Tam da izlemem gerektiği zaman izlemişim.
Woody Allen hayatının senaryosunu yazmış ve muhteşem yönetmiş.Zaten benden de geçer not aldıysa daha ne olsun.
Hiç gitmemiş olmama rağmen,bu hikayenin başka bir yerde geçmiş olmasını hayal bile edemiyorum.Film bittiğinde "Başka bir şehir seçselermiş,yazık olurmuş" dedim bir de kendi kendime.

Turist oldukları çok belli olan iki güzel kadına yaklaşıp da,oldukça cüretkar olan bir teklifte bulunmanın çok cesurca bir aksiyon olmadığı kesin.Kaybedecek birşeyi olmayan bir adam herşeyi yapabilir.Genelde de kaybedecek birşeyi olmayan adamlar kazanır.
Ayrıca Vicky gibi bir kadının bile kafası bu kadar kolay karışmaya müsaitse,hangi kadına güveneceğiz biz bu hayatta sorarım size?
 
Üç kadının da boy göstermesinden sonra,seçsem hangisini seçerdim dedim kendi kendime.Maria Elena'yı seçtim.
Sonra biraz daha mantıklı düşünmeye karar verdim.Bir seçim daha yapayım dedim.Sıkılmışım belli ki.
Yine Maria Elena'yı seçtim.Mantık falan hikaye yani.
Sonra da genel olarak nerede hata yaptığımı anladım.Tehlikenin,zorun,anlaşılmazın peşinden koşa koşa,en sonunda acı çekeceğini bile bile neden gider erkek milleti bu kadınların peşinden.Üstelik bir de arar bulur yani Maria Elena'sını,ortalıkta o kadar Vicky ve Cristina varken.

27 Ağustos 2010 Cuma

Bir Var,Bir Yok..!

Müzik ruhun gıdasıysa,sofraya Carl Cox'la oturmak gibisi yok.
Uykum var.Uyuyasım yok.Sabaha kadar da içesim var,durasım yok.
Sebebe ihtiyacım var,sebebim yok.Hırsım var ama inancım yok.İsteğim var ama gücüm yok.Koşasım var,nefesim yok.Uçasım var,konasım yok.Kaçasım var,dönesim yok.
Bir var,bir yok.......

22 Ağustos 2010 Pazar

I Want One Of Those..!

Mügemmell'in şu postundaki siteye girdim baktım.Çok acayip şeyler var ve ben de bunları istiyorum.Hem de mutlaka istiyorum.






























17 Ağustos 2010 Salı

Kol Kırılır,Yen İçinde Kalır..!

2001 yazının başında,tatile giren fakülteyi Bursa'da bırakarak,belki de hayatımın en güzel tatilini geçirme planları yaparak döndüğüm İstanbul'da,evime iki dakikalık mesafede geçirdiğimiz saçma sapan trafik kazasında kolum iki yerinden kırıldı.

O an adrenalinin etkisiyle hiçbir acı hissettmediğimi hatırlıyorum.Hatta arka koltukta duran playstation'ıma birşey oldu mu acaba diye hayıflandığımı da.Kolumun kırıldığını farketmem ise ancak,gövdemin sağ tarafında,serbest sallanım moduna girmiş ve normalden oldukça kısalmış şekilde görünen et parçasını görünce mümkün olmuştu.

Hastaneye varır varmaz yapılan iğnenin etkisiyle "leyla" gibi gezinirken koridorlarda,röntgen ve alçı faslı kafamı açtı bir anda.Dayanılmaz acı,morarmış ve şişmiş kolun görüntüsüyle birleşince,etrafta dikiş attırmaya gelmiş hastaların hallerine şükretmelerine sebep olmuştur herhalde.

Alçı yapıldı ama,kemik içeride tıkır tıkır oynuyor hissediyorum.Bu böyle olmayacak.Ama o alçıyı açtırıp bir daha aynı acıyı çekmektense,kolumun yanlış kaynamasına razıyım aslında.
Derken babamla doktorun konuştuğunu duyduğum küçük odanın kapısına yöneldim ve ameliyatsız,platin takılmadan kaynayabilecek bir kırık olmadığını öğrendim.Babamın yüzündeki endişeyi ve üzüntülü ifadeyi kolay kolay unutamam.

Tanıdığımız ve güvendiğimiz ortopedistin programını ayarlaması için geçen birkaç gün,kolumda alçı ve etrafımda benim için koşturan insanlarla takıldıktan sonra ameliyat için hastaneye yattım.

Soldakine benzer bir alet yardımıyla kolumdaki alçıyı kesmeye gelen pratisyen,daha önce başkalarından da duyduğum üzere,sadece alçıyı kestiğini,ete gelince kesmediğini anlattı sakince.Sorun yok,buyrun.
Adam alçıyı keserken tırrrt tırtt etim gidiyor hissediyorum.Dedim sen bu aletin doğru çalıştığından yada doğru kullandığından emin misin?Eline bastırıyor testere kısmını falan,çeşitli parmak hareketleri,böyle Sermet Erkin havalar,sanki illüzyon yapıyor şerefsiz.

Ama ben mevzunun farkındayım.Testereyi tek tarafa doğru sürersen aynen dediği gibi.Çünkü uçta dönen ince metal plakanın içinde rüzgar gülüne benzer bir bıçak mekanizması var.Ama terse yürüttün mü,keskin uçlar eti kesiyor.Ben de sağlam olan sol koluma ait olan el vasıtasıyla şovunu sergileyen pratisyenin eline bastırdığı testereyi ters yöne doğru itince,karnıyarık gibi açıldı bu salağın ayası.Attı tabi kendini odadan dışarı.Biraz sonra tatlı bir hemşire giriş yaptı odaya.Doktor bilmem kim beyi yaralamışsınız dedi.Yok dedim iş kazası.Kendi kendini yaraladı.Sırıttı.Hemşirelerin pratisyenleri sevmediğini de o hastane ziyaretim sırasında öğrenmiştim.

Neyse aldılar beni sedyeye,ameliyathaneye çıkıyoruz.Annem ağlıyor,bir yandan da öpücük gönderiyor bana.İkisini aynı anda yapabilen bir kadına rastlarsanız mutlaka izleyin bir süre.Çok komik bir görüntü zira.

Beni çıkarttılar yukarı.Buz gibi bir koridorda sedyeyi duvara yasladılar.Bırakıp gittiler.Ben de bekliyorum.Kafamı sola bir çevirdim.İçeride doğum var.Kıyamet kopuyor.Bağırış çağırış,kadını iyi ki de göremiyorum ama bacaklar aynen bu misal.

Evet kadınlar,bu masa gerçekten nefret edilecek kadar var.

İçerideki görüntü her ne kadar rahatsız edici olsa da,insan hayatında belki de bir kere canlı olarak görebileceği bu sahneden alamıyor gözünü.Üstelik koridordaki hiçbir odanın kapısı da yok.Odada bulunanlardan biri benim hipnotize olmuş şekilde onları seyrettiğimi farkedince,sanki ekiple konuşuyormuş gibi "Evet arkadaşlar,herkes işinin başına" deyince ayıldım,kafamı yaramazlık yapmış bir çocuk gibi önüme eğdim.


Ameliyatın sonunda henüz daha masadan sedyeye geçirilirken ayılmamı sağlayacak kadar ilaç veren anesteziste selamlarımı gönderiyor ve ellerin kırılsın diyorum.Bassana morfini iki gün uyuyalım.Sanki kendi cebinden gidiyor ilaç parası.Berbat olan yaz tatilimi hiç saymıyorum bile.

8 Ağustos 2010 Pazar

.....Anlayamıyorum

İnsanların devamlı olarak ve spesifik aralıklarla bana "Sakalların beyazlamış" deme sebebini.....

Yeni boşanmış bir adam olduğum için,her gece başka bir kadınla yattığımın düşünülüyor olmasını.....

Dekoltede aşırıya kaçmış kadının,göz hapsine alındığında neden rahatsız olup,sağını solunu düzeltmeye çalıştığını.....

S*ke sürülecek kadar aklı olmayanların,neden millete akıl dağıtmaya bu kadar meraklı olduklarını.....

Karşısındakini dibine kadar eleştirirken,kendisi bir gram bile eleştiriye açık olmayan insanları.....

Çapraz takılmış çantanın sapının,iki göğüs arasına girerek yarattığı görüntünün,kullanım rahatlığından mı yoksa ilgi çekmek için mi yaratıldığını.....

Neden şarkıların bu kadar güzel ve kelimelerin kifayetsiz olduğunu.....