24 Kasım 2008 Pazartesi

Just An Ordinary Weekend..!

Pembe fırfırlı iç çamaşırı,askılı beyaz t-shirt ünden omzuna düşmüş sütyen askısına nazire yaparcasına neon ışıkları gibi parlıyordu Cihangir'deki otel odasının camından sokağı gözlerken.Her zaman olduğu gibi soğukkanlı ve seksiydi.

Ona bakarken,ne istediğini bilen bir kadından daha çekici birşey olamayacağını birkez daha anladım.

Bütün gece yatağın iki ayrı ucunda hiç konuşmadan yatmış,bölük pörçük sızmalarla ve anlamsız rüyalarla boğuşmuştuk belli ki.Şehirdeki boş son otel odasını paylaşmak zorunda kalmış iki yabancı gibi.

Fırtınanın tokat gibi suratında patladığı bir gecenin sabahında,İstanbul sokakları güneşe ve kış serinliğine uyanmıştı.Yerler çoktan kurumuş,dağılan çöp tenekeleri yollara saçılmıştı.

Sokağın başında görünen siyah jeep suratında çocuksu bir gülümseme oluşmasına sebep oldu.Oturduğu yerde bir yılan gibi gerildi ve pembe ojeli parmaklarını çelikle buluşturdu.Perdenin arasından sızan gün ışığı tam kalçalarına doğru ayarlanmış bir spot lambası gibi aydınlattı kıvrımlarını.Bu işi daha önce defalarca yapmış olmasına rağmen heyecanından hiçbirşey kaybetmemiş olması beni de heyecanlandırıyordu.Ama haklıydı.Heyecanını kaybetmemek bu işin olmazsa olmazıydı.İnsan heyecan duymayacaksa o tetiği çekmenin de bi anlamı kalmazdı.

Sabırsızlanmaya başladığını hissettiğim anda,kısık bir sesle "Henüz değil" dedim.Vücudundaki tüm kasların gerildiğini görebiliyordum.Önümdeki laptopun şarjı kritik seviyeye inmek üzereydi.Ve üç dakika içinde hesaba yatacak olan parayı görmezsem şişman adam birgün daha yaşayacaktı.Benim bu işi sadece para için yaptığımı düşününce,kendimi onun yanında küçük düşmüş hissettim.Bugüne kadar bana hiçbir iş için ne kadar para aldığımızı sormamıştı.Ona verdiğimle yetinir,gerisine karışmazdı.Ama doğruydu.Ben bu işi para için,o ise heyecan için yapıyordu.

Tam da laptop u kapatıp "Hadi gidiyoruz,ihtiyarın şanslı günüymüş" diyecekken,banka onayının her zaman çıkardığı ve aşina olduğu sesle birlikte tetiği çekti.Bağrışlar sokağın ötesinden geliyordu."Tam isabet" diyerek kendini yatağa,yanıma attı.Sanki az önceki kadın gitmiş,yerine lise mezuniyetinin ertesi gecesini yaşayan bir kız çocuğu gelmişti.Saçındaki tokayı bir kenara fırlatıp attı ve kafasını göğsüme yasladı."Acıktım,hadi bişeyler yiyelim" dedi.

Laptopumu kapatıp çantama kaldırırken o da beyaz külotlu çoraplarının üstüne kısa kot eteğini giyiyordu.Canas'ını demonte etmeden duvarın kenarındaki kontrbas kutusuna kaldırdı.

Otelin kapısından çıktık.Sokağın ilerisindeki hengameye alaycı bir bakış attı ve elimi tutup "Teşekkürler Mr.Sweettalker" dedikten sonra beni dar sokakların arasından,yaşlanan şehrin kalabalığına doğru sürüklemeye başladı.

3 yorum:

Gökhan dedi ki...

Güzel :)
Fakat tabi ben biraz olsun tanıdığım insanların yazdığı her türlü yazıyı "hımmm..." diye okuduğum için, yazının alt metninde çok enteresan şeyler okuyabilme şansına sahip olabiliyorum: ölen, öldürten ilişkisi, bunların aynı kişi olması, katlanmayan, eğilip bükülmeyen Canas :), katilin soğukkanlılığı ve dengesizliği :) daha neler nelerrr hahahaha

Puffy dedi ki...

ölen ve öldürtenin aynı kişi olduğu kanaatine nerden vardın üstad?

Gökhan dedi ki...

Öldürenden :)