27 Haziran 2010 Pazar


1927 - 2010

O kadar zor nefes almaya başlamıştı ki eve vardığımda,artık sayılı hakkının kaldığı aşikardı.Çok acı çekiyordu.Artık kurtulmasını,huzura kavuşmasını diledim.

Aynı gece acil bir müdahale gerekliliği ihtimalini de düşünerek hastaneye kaldırdık.

Gece 02:30'da haberi geldi.

Alttaki yazıyı yazdıktan 1 hafta sonra,gözlerini ebediyen kapadı.

Mekanın cennet olsun Melahat...!




20 Haziran 2010 Pazar

Dört "Keşke", Bir "İyi ki" yi Götürür..!

Ölüm herkes için ani ve sessiz olmuyor,olamıyor maalesef.Bazen yıllar öncesinden gelip yavaş yavaş tüketiyor insanı,bazen de bir anda ortaya çıkıp "Ben zaten yıllardır buradaydım ama senin haberin yoktu" diyebiliyor.
Ölüm kimseye acımıyor,herkes için farklı yollar,farklı senaryolar belirliyor sadece.

Babaannem için,ani gelen göğüs kanseri,bir dizi operasyon ve kemoterapi,ardından da acımasız bir metastaz ve can çekişerek gerçekleşecek bir ölüm planlamış anlaşılan.

Kaçınılmaz gerçekleri belki de herkesden daha kolay kabullenebilen bir adam olmama rağmen,gelişen olaylar,fiziksel acı çeken bir insan ve etrafında psikolojik olarak acı çeken yakınlarını görmek,duymak,hatta aynı odayı paylaşmak bile çok zor geliyor.Henüz o bedendeki ruh yerli yerinde olmasına rağmen,ölüm o odadan tüm eve yayılıyor.Sadece eve yayılmakla da kalmıyor,arta kalanları paket yapıp yanlarında götürüyor insanlar.Dedem ota boka ağlıyor.Yıllarca hayatı zindan ettiği,gün yüzü göstermediği,kendi istekleri ve tercihleri uğruna oradan oraya sürüklediği hayat arkadaşı,şimdi gözlerinin önünde günden güne ölüyor.Ve yapabileceği hiçbirşey yok artık.

Keşke o istediği buzdolabını alsaydı zamanında.
Keşke denizli kumsallı tatile gitmek istediğinde,peşinden sürüklemeseydi yaylalara.
Keşke o lafı etmeseydi,evlendikleri ilk ayın ilk kavgasında.
Ve bu şekilde sürer gider bu keşkeler.

Sonra aklıma bizim neler yaptığımız geldi.Neler için küsüp,neler için tartıştığımız.Neler için birbirimize bağırıp,çağırıp,hakaretlerle kalplerimizi kırdığımız.Ne için birbirimizi öldürüp,ne için bu dünyayı,bu hayatı birbirimize zehir ettiğimiz.

Babaannem için yapılacak fazla birşey yok artık.Hatta belki de beklemekten başka yapacak hiçbir şey yok.Tek dileğim daha fazla acı çekmeden kurtulması.Dedem için de bazı şeyler için çok geç artık.

Önemli olan tek şey;
Henüz çok geç olmadan,yapılabilecek,yapılması gereken şeyler için vakit ayırabilmek,o günler gelene kadar geçecek zamanı iyi değerlendirmek ve olabildiğince az "keşke" biriktirmektir ceplerimizde.

19 Haziran 2010 Cumartesi

Regular Americano,İki Parmak Sıcak Su ve Soğuk Non-Fat Süt İlaveli..!

Sabah uyandığımda ilk gördüğüm insanların üstünde hep siyah t-shirtler var.Ve bu t-shirtlerin üstünde Caffé Nero yazıyor.Ben gözümü yatakta açıyor olabilirim ama,gerçek anlamda o kahvenin kokusunu alıp ve o siyah t-shirt'lü insanların güleryüzle günaydın dediği anda uyanıyorum.

Çoğunlukla beni karşılayan da İlknur olur.Benim için sabah uyanma seansımı geçirdiğim bu mekanı evimden farklı kılmayan bu insanların içinde İlknur'un yeri gerçekten ayrıdır.
Nitekim kahvemi nasıl içtiğimi çok iyi bilir,sütünü,suyunu tam olarak ne kadar koyacağını bilir.Birgün olsun baştan savma yada ayarsız bir kahve içtiğimi hatırlamıyorum onun elinden.Üstelik çoğu zamaniben daha Nero'ya 100 metrelik mesafedeyken beni görürler,kahvemi hazırlarlar ve kasaya geldiğimde tek yapmam gereken,ödemeyi yapıp yerime geçmek olur.

Bütün bu sebeplerden ötürü,İlknur'un,mağaza müdürüyle arasında anlaşmazlık olduğunu,birlikte huzurlu ve uyumlu çalışamadıklarını duyduğumda şaşırdım.Hangi mağaza müdürü ekibinde böyle bir çalışan olmasından rahatsızlık duyardı?
Bu anlaşmazlık İlknur'un Yeniköy şubesine transfer olmasına kadar varınca,harekete geçme zamanının geldiği de aşikardı.

Kimse beni,sabahları güleryüzle uyanmamı sağlayan ve konuşmama gerek kalmadan kahvemi hazırlayıp,hayatımı kolaylaştıran kadından ayıramazdı.

Bir dilekçe yazıldı İlknur'un ne kadar kıymetli ve Maslak şubesi müşterileri tarafından ne kadar sevilen bir barista olduğunu anlatan.Bizim ofisin neredeyse tüm çalışanları tarafından imzalandı ve aynı binadaki Caffé Nero İnsan Kaynakları Departmanı'nın kapısı çalındı İlknur'un geri gelmesi için.Yine aynı öğlen,bizim ofisten Nero müdavimi bir grup,Maslak yerine Yeniköy şubesinde içti kahvelerini.

Aynı gün Yeniköy şubesinde çalışmaya başlamış olan İlknur'a bir mail gider.Kendisinin Maslak şubeye geri döneceği ve aynı zamanda terfi de aldığı haberi kendisine iletilir.İlknur Maslak'a geri dönerken yalnız olmayacaktır.Yanında Müge'nin de şu yazısında Arif olarak bahsettiği,fakat aslında adı Akif olan "pırlanta gibi eleman" da Maslak'a transfer olacaktır.Bizim dilekçeyi teslim ederken,insan kaynaklarından Gülten Hanım'a onun da adından bahsetmiş olmamızın etkisi var mıdır bilemem ama,bu gelişme gerçekten sevindiricidir.

Özetle;
İlknur,Akif,Ülkü,yeni ayrılmış olan Işık,bir orada bir burada Selçuk ve adını hatırlayamadığım yada bilmediğim diğer tüm Maslak Nero çalışanlarına,güleryüzlü ve kaliteli hizmetleri için,yeri geldiğinde çektikleri kaprislerimiz ve genel olarak günün her saati kendimizi iyi hissettirdikleri için teşekkürü bir borç bilirim.

18 Haziran 2010 Cuma

13 Haziran 2010 Pazar

Stuck..!

Sen bir dakika geç kal,kıyamet kopar.
Kendisini,keyfi gelene kadar beklemezsen olay çıkar.

Erkek erkeğe rakıya gidersin,adı ihmal olur.
O buluşur "Kızlar Gecesi" olur.

Sen başka kadına bakacak olsan,gözlerin oyulur.
Başka bir adam ona baktığında,adı hayranlık olur.

Konuştuğun anda dinlemeni ister.
Dinlediğin anda "Birşey söylemeyecek misin?"

Kendisi bağırdı mı sorun olmaz.
Sen bağırdın mı,binaya rezil olunur.
 
Öpersin,seversin,göz devrilir.
Öpmez,sevmezsin,şefkatsiz,ilgisiz denir.

İltifat edersin,yalan der.
Etmezsin çeker gider.

Sen,onun istediği şeyleri yapmasından mutluluk duyarsın.
O,senin yapıp da onun yapamadığı şeyler yüzünden sana düşman olur.

Her isteğine tamam tatlım,peki hayatım dersin,pasif ve karaktersiz olursun.
Karşı çıkarsan anlayışsız olursun.

Çok yanına gidersen,sıkıldım der.
Az gidersen küser,kendimi yalnız hissediyorum der.

Senin kalktığın saatte yatar,yattığın saatte işe oturur.
Birlikte hiçbir şey yapamıyoruz der.

Evde giydiğin kıyafetten,içindeki dona kadar laf eder.
İngiliz turist gibi Taksim'e gider.

Kıskanırsın,daralıyorum,nefes alamıyorum der.
Kıskanmazsın,sevmiyorsun der.


Mükemmel kadın,mükemmel erkekle birlikte olamaz.
Çünkü mükemmel kadın birinci seferde evet demez,mükemmel erkek de,ikinci şansı vermez.

Hafta Sonumun En Güzel Olayı..!

Bir erkek olarak bana sorsalar "Alışveriş yapmayı sever misin?" diye,cevabım "En büyük alışveriş zevkim Migros" olur muhtemelen.Ben hayatımda hiçbir mağazada bu kadar mutlu,bu kadar keyifli alışveriş yaptığımı hatırlamıyorum.Belki bir de küçükken çatapat,mantar tabancası,kızkaçıran,torpil vs. gibi şeyler aldığım Kalamış'taki Yok Yok mağazasını sayabilirim.

İşte o Migros,bana hafta sonumun en keyifli anlarını yaşattı.Hürriyet ve Uykusuz almak için yöneldiğim reyonda "Tüm kitaplarda 40 % indirim" etiketini görünce,önce pek de heyecanlanmadım.Sonuçta aşağı yukarı her yerde aynı fiyata satılan yeni çıkmış kitaplar ya bunun dışındadır,yada o kitaplar reyonda hiç yoktur diye düşünürken,gördüklerimle kendimi kaybettim.

Normal şartlarda 96 TL'ye alabileceğim bu 4 kitabı,57,6 TL alabildiğimi anladığım anda da 2010 sonuna kadarki istihkakımı tek seferde alıp evime geldim.













İlgilenenler için not:Tüm kitaplarda 40 % indirim kampanyası 12-13-14 Haziran tarihlerinde geçerliymiş.Yani bugün ve yarın da devam ediyor.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Şablon Delisi..!

Blogspot ne zaman şablonlarla ilgili bir değişiklik,bir yenilik getirse,saatlerimi yiyor.Aman şurası böyle olsun,aman burası da böyle olsun.Sanki çok okunan bir blogmuş gibi neden bu kadar özeniyorum anlamadım.Özene bezene de anca bu çıktı işte.İçime sindi mi?Eh işte.Eskisine oranla daha güzel,daha çekici oldu diyemem belki ama,tedbili mekanda faide vardır.

Tabi şablon değişince analytics tracker code da bozuldu.
Yetiş ya Caput Magnus,yetiş ya Mügeee..!

7 Haziran 2010 Pazartesi

IngBank Pepsi'ye Düşman Olmuş..!

Öğlen saatlerinde cep telefonuma gelen mesajla irkildim.
"XXXX ile biten kartınız güvenlik sebepleri ile bloke edilmiştir."

Haydiii..!
Yatırdık borcunu,nooluyor anlamadım ki?
Hemen aradım tabi Ing müşteri hizmetlerini,kart numarası,şifre falan girildi.12 dakika boyunca o gerizekalı jingle dinlendi.
Neyse Betül Hanım çıktı karşıma.Alışılagelmiş güvenlik sorularının ardından sordum "Neden kartım bloke oldu?" diye.
"Puffy Bey,15 dakika evvel şüpheli bir işlem gerçekleştirilmiş kartınızdan,burada gördüğüme göre Pepsi kutu kola yazıyor!!!"

"Doğrudur.Vending machine'den kutu kola almak için bozuk param olmadığından,kartımı kullandım,ama onay vermedi,ben de vazgeçtim.Siz neden şüphelendiniz?" 

İşin aslı Ing fena kıllanmış demek ki kutu kolaya,Pepsi içen adama şüpheyle yaklaşıyor..!