28 Şubat 2010 Pazar

21 Şubat 2010 Pazar

It's All About My Grandma..!

Anneannem her kış olduğu gibi,bu kış da,yalnız yaşadığı Karamürsel'deki evinden zorla İstanbul'a getirilerek,kah teyzemlerde,kah annemlerde konaklamaya başladı.Kadın daralmış bırakın beni evime gideyim rahat edemiyorum ben sizin evinizde diye tuttura dursun,bizimkilerin yol vereceği yok.

Anneannemin rahatsızlığının en büyük sebebi,konakladığı evlerin yeterince temiz olmaması.Ama sanılmasın ki annem de,teyzem de pasaklı,pis kadınlar.Anneannem için temizliğin sonu yok.Kendi evinde allahın her günü temizlik yapan bir kadın çünkü o.İlk gün yerleri siler,halıları döver,silkeler.Ertesi gün camlara girişir,onları bitirip duvar siler,ardından mutfak dolaplarını boşaltıp,perdeleri yıkar.Ama 4.günün sabahı yerlerin tekrar kirlendiğine kanaat getirerek,aynı kısır döngüye girer.Bu şekilde sürüp giden bir hijyen yükseklisansıdır anneannemin hayatı,ama bir türlü mezun olamaz kendi değişiyle.Geçenlerde kendinden 10 yaş küçük olan kardeşinin,ondan çok daha iyi dip bucak temizlik yapabildiğini itiraf ederek,ona olan nefretini kustu orta yere.

Bu kadıncağız 660 TL'lik emekli aylığını öyle bir yönetir ki,inamamam.Her daim parası vardır,her daim birilerine yardım edebilecek birikimi vardır.Tek başına yaşıyor olması ve yaşının artık iyice ilerlemesi açısından nereye para harcayacak ki diye düşünebilirsiniz ama,ne zaman İstanbul'a gelse,herkese uyacak birşeyler getirir yanında.Evine para harcar.Ne bileyim banyosunu yaptırır,mutfağı yıktırır,dedikodu programlarını izleyebilmek için uydu falan bağlatır vs.vs.
Yani kimse muhalif olmasın,bu kadının parası gerçekten bereketlidir.Hazineyi emanet etsek,hem herkesi memnun edecek şekilde yönetir,hem de üstüne iç-dış borcu kapatır.

Yıllardır,milli piyangodan büyük ikramiyenin çıkmasını beklemektedir kendisi.Dediğine göre,ki ben de gönülden inanırım,kendisi için değil,çocukları ve torunları için istemektedir bunu.
"Ah evladım bir çıksa bana,tüm borçlarınızı kapatırım,arabalar,evler alırım size,keşke çıksa da dünya gözüyle sizlere verebilsem" der hep.Kan bağım olduğu için değil ama,bu sözü başka kim söylese onunki kadar inandırıcı ve sempatik gelmez kulağa.

Geçen gün yine bir bilet almış.
"Anneanne,bu biletlere vereceğin parayı kenara koysaydın,bana ev almıştın şimdiye.Ben seni bildim bileli bilet de bilet,bu sefer kesin çıkacak diye bekliyorsun" dedim.
Bu seferki farklıymış.Hikayesi varmış.Teyzemle pazara gitmişler,anneannem yorulmuş,yaşlı olduğu için de parasını teyzeme verirmiş,onun çantasında dururmuş.Teyzemden biraz para istemiş,ben şurada biraz oturayım sen beni gelip alırsın demiş.Pinti teyzem de çıkartıp 1 lira vermiş.Kadıncağızın kendi parasına bile cimri yani.Bu ne kızım,ver oradan sen bana 10 lira demiş.
Parasının 2/3' üyle 2 adet eşarp almış ve banka oturmuş.Geri kalan 1/3' ünü de,bir ihtiyacı olan dilenci yada düşkün geçse de ona vereyim diye beklemeye koyulmuş(gerçekten böyledir bu kadın).Bu sırada bir piyangocu gelmiş.Parasının 1/3' ü olarak bahsettiğimiz yaklaşık 3 TL ile piyango bileti almış.Fakat piyangocu,paralardan birinin eski para olduğunu ve artık bunların geçmediğini söyleyince,iyi kalsın o zaman demiş.Bankta yanında oturan kadın,piyangocuya sinirlenip,alsana kadının parasını,bak hemen yanda Ziraat Bankası var,oradan yenisiyle değiştirirsin demiş.Adam da parayı alıp,bileti vermiş ve bankanın yolunu tutmuş.

"Anneanne" dedim,"Eski paraları sadece Ziraat Bankası değiştiriyor,diğerleri değiştirmiyor" dedim."Yandaki bankanın Ziraat olması yoksa bir işaret mi,bu sefer gerçekten çıkacak mı acaba?" dedim.İyice bir işkillendi garip.
Baktık internetten,amorti çıkmış :)) Ne olacaktı ki başka :))

Bir de bu sene ölecekmiş.Öyle diyor.Fazla ömrüm kalmadı hissediyorum dedi bugün bana. 
"Anneanne,sen geçen sene de öyle hissediyordun ama ölmedin,hatta son 5-6 yıldır hep diyorsun bu sene ölürüm diye.Maşallahın var,sen bizi gömersin".
"Yok bu sene kesin,çok hissediyorum" dedi.
Allah gecinden versin anneanne dedim ve çıktım evden.

Olimpiyat Dediğin Kışın Yapılır..!

İlk defa bu sene,kendimi sadık bir olimpiyat takipçisi ve izleyicisi olarak adlandırabilirim sanırım.Hiçbir zaman vermediği kadar çok keyif verdi bana,toplamda 615 madalyanın dağıtalacağı,Vancouver'daki müsabakalar.Özellikle kayakla iniş,süper-g ve giant slalom,buna ek olarak da favorim kayakla atlama seanslarını kaçırmamaya gayret gösterdim.Fakat ne yazık ki,yengenizin tahammülsüzlüğünün futbola değil,genel olarak spora olduğunu da acı şekilde öğrendim.Hatta belki de futboldan daha da fazla nefret edermiş olimpiyatlardan.Ama bence onun nefreti spora yada sporcuya değil,benim seyrettiğim spora herhalde.2-3 gün pilates'e falan sarıp seyretsem,ondan da soğur ışık hızıyla.

Açılış töreninde,Rusya,Almanya,Amerika ve ev sahibi Kanada gibi kalabalık kortejlerin yanısıra,az sayıda sporcuyla katılan ilginç ülkelerin de varlığı gözümden kaçmadı.
Cezayir,Fas,Gana,Senegal,Kenya ve Etiyopya gibi,kar ve soğuğu hiç tanımayan ülkeler bile,ne yapıp ne edip 1'er sporcularını göndermiş olimpiyatlara.Bizim gibi kayak merkezlerine sahip bir ülkenin 5 sporcuyla katılması biraz dokundu açıkçası ama bir yandan da hoşuma gitti.Taraf olmadan seyretmek çok daha keyifli böyle aktiviteleri.

Start'tan çıkan her sporcunun,bir öncekinden daha iyi bir derece,daha iyi bir mesafe ve daha iyi bir puan yapmasını bekleyerek geçirilen süre inanılmaz heyecan verici.Üstelik o kadınlar iniş yarışlarında,100 km/s hızla gatelerden teker teker geçmeleri,tam düşecek gibi olup aniden toparlamaları,yer yer pistten havalanıp,bir süre havada asılı kalmaları,kayakla atlama sporcularının,90 km/s hızla o adrenalin şelalesi gibi gözüken rampadan kendilerini boşluğa bırakması,ortalama 120 m sonra tekrar yere inmeleri ve sevinmeleri yada üzülmeleri.Gerçekten inanılmaz ve saygı duyulacak bir olay bence.
Kayakla atlamayı inceleyen bazı spor bilimcileri,rampada idrar lekelerine rastlamışlar.Herhalde sporcular altına işemiyor ama,o yüksek adrenalin ve heyecandan kaçıranlar oluyormuş.
Üstelik kış oyunları,yaz oyunlarına nazaran çok daha zor ve çok daha elit gibi geliyor bana.Keşke her yıl yapılsa.

20 Şubat 2010 Cumartesi

Ben Çorbadan Kaçtıkça,Çorba Beni Buldu..!

Çocukluğumdan beri hiç sevmem çorba içmeyi.Bana çok fuzuli bir yemek gibi gelir.Özellikle de yaz aylarında zinhar yakınından bile geçmem.Küçükken hastalanınca,annem hemen gelirdi "Sana bir çorba yapayım sıcak sıcak,hasta çocuklar çorba içer!" diye.
O zaman bile tuzsuz beyaz peynirle,kızarmış ekmek yerdim midem kötüyse.Çorbaya dokunmazdım.

İş ortaklarımızdan birinin,bizim adımıza fason olarak üreteceği hazır çorbaların tadım testlerini yapmak üzere,dün sabah Beylikdüzü'ndeki fabrikaya gidecektik üstüm Özlem ile birlikte.Ki tahmin ettiğim gibi Özlem beni son anda ekti ve ben tek başıma gitmek zorunda kaldım.

Tadına bakılması ve karar verilmesi gereken 8 çeşit çorba vardı.(Ezogelin,domates,kremalı mantar,mercimek,yayla,kremalı tavuk,şehriyeli tavuk ve işkembe)
Tadım testi doğası gereği,sadece tek ürünü tatmak yeterli olmuyor.Bu saydığım çorbaların her birinin lider markası,rakip markası ile birlikte her teste 3'er yarışmacı giriyor.

Sonuç olarak toplamda en az 24 kaşık çorba içmek zorunda kaldım.İçenler bilirler,herhalde 3 dolu tabağa falan tekabül eder bu rakam.

Ofise geri dönerken,midemdeki iğrenç hissin bir an önce geçmesini dilerken,çorbadan ne kadar nefret ettiğimi defalarca içimden kendime söylemeye devam ettim.

15 Şubat 2010 Pazartesi

Öss Şampiyonları..!‏

Her sene dershaneler,okullar,üniversite giriş sınavından sonra,üzerinde koca puntolarla kurum isimlerinin yazdığı t-shirtlerle,basının karşısına çıkartırlar onları.Erkeklerin suratları genelde sivilce kaplı,saçlarının ne model kesildiği belli değil,cılız ve soluk benizli.
Kızların durumu daha da bir içler acısı.Kıllı kollar,18 yaşın girişine rağmen alınmamış kaşlar,kulakla yanağın birleştiği yerde maximum favori.Onlar için belli ki,asosyal yaşam başarıyı,başarı daha da asosyal yaşamı beraberinde getiriyor.O çocuk herkes gibi gelse o yaşına,yaşıtlarının yaptığını yapsa yada yapabilse,kafasındaki saçın ne kadar sakil durduğunu bilemez mi?O ki,akranlarıyla gezse,dolaşsa,eğlense ve keşfetse yada keşfedebilse,bilemez mi o kaşların artık fazlalık olduğunu?  

"Sınavlara Kamaşullah Dersaneleri ile hazırlandım.Başarıyı yakaladım.Şimdi sıra sizde..!"
Bir iki de reklamda repliğini söylersin,evine odun kömür,mutfağa erzak yığarlar,babasına iş falan ayarlarlar.Zengin ise zaten o tantanaya dahil olmaz.Basın toplantısına,ondan sonra en iyi dereceyi yapanı alırlar getirirler.


Peki her sene o izlediğimiz,annelerin babaların bir kısmının gıpta ile baktığı,"Benim evladım da böyle olsa,göğsümüzü kabartsa!" dediği çocuklar şimdi nerede,ne yapıyorlar? 

8 Şubat 2010 Pazartesi

Caddebostan Nispet..!

Geçen cuma gecesi,bir arkadaşımın doğum günü şerefine,caddebostan'da bulunan yanda resmini gördüğünüz mekana intikal ettim.

İçeri girer girmez,bu gecenin kapalı alanda sigara yasağına çok uzun direnemeyeceği belliydi.Bu durum beni biraz sevindirdi açıkçası.Çünkü alkol tükettiğim bir ortamda,sigara tüketememek oldukça nahoş olabiliyor.
Fakat işin ilginç yanı,sigara tüketirken,bir türlü alkol tüketimine başlayamamak oldu.Gruptaki herkesin,oldukça fazla içme potansiyeli olduğu için,sınırsız içki paketine dahil olduk.Bu da temiz bir 65 TL' ye tekabül ediyor.

Paket sınırsız olunca,cash ödeyenle,sınırsız içen adamı ayırt edebilmek adına bir sistem geliştirmiş işletmeciler.Bardan gidip,kendi başına içki alman imkansız."Ben sınırsız içiyorum!" diyen herkes,sabaha kadar mekanı batırabilir çünkü.O yüzden içeride dolanan garsonların eline bakmak zorunda insan.Fakat bu garsonlara ulaşmak ne mümkün.Cash verenlerin etrafında dolanan bu serseri kılıklı heriflerden,bir tanesi bile yanımıza uğramadı 1 saate yakın bir süre.Arada geçen garsonları artık,kolundan,hatta yakasından paçasından "İçki ver ulaaaan...!" diye yakalıyorsun,size bakan garsonu göndereceğim diyor.
Bir de komi var ki ortalıkta,canhıraş çalışıyor çocuk.1-2 sefer onu zorladım,"Abi ben sipariş alamıyorum,garsonlar kızıyor" dedi .
Baktım temiz bir çocuğa benziyor,ben de dedim ki, "Taktik mi yapıyorlar bunlar,sınırsız parası veren adamın yanına uğramayarak,ki,daha az içsinler,para kasaya kalsın diye?"diye sordum ben de.
"Abi yanlış anlama ama,size bakan garson tam bir yavşak" dedi."Hem de önde gideni" dedim ben de.

Ha bu arada,mekanda Bora Öztoprak çıkıyor.Oldukça da eğlendiriyor adamı ama,alkol almak için mücadele vereceksem,Fergie bana poll dancing yapsa ne yazar?

7 Şubat 2010 Pazar