30 Ağustos 2009 Pazar

Bir Pazarım Vardı,Onu Da Nuh Çimento Aldı..!

Kendini çimento kamyonu zanneden,aslen içinde bir uzay mekiği motoru barındıran ve aralıksız dört pazardır,sabahın 10'unda,camımın altında konuşlanarak,kıçından,başından uzayan kollarıyla,yan sitenin istinat duvarını inşa etme kisvesi altında faaliyet gösteren bu aşağılık,şerefsiz mahlukat için neler hissettiğimi,sizlere buradan anlatamam sevgili okuyucular.

Bunun bu kadar zamanda boşalttığı çimentoyla,bırak istinat duvarını,100 haneli yepyeni bir uydukent inşa edilirdi.

27 Ağustos 2009 Perşembe

Corporate My Ass..!

Özellikle kriz dönemlerinde,özel sektörün öncelikli cost-killing uygulaması adam çıkartma oluyor.Bunu yaparken de çoğu şirketin,uzun zamandır çalışan,yüksek maaş alan personeli listenin başlarına koymayı götü yemiyor.
Yüksek tazminatlar ve kafası çalışan elemanın hakkını yasal platformda araması ihtimali korkutuyor patronları.O sebepledir ki,hep alt kademe,düşük maaşlı personeli çıkarmayı tercih ediyorlar.Ülkede gözüken reel işsizlik bile yalan.Çünkü özel sektörü de içinde barındıran yapay bir istihdam sözkonusu.
2.500 TL maaşlı bir adamın yapabileceği işi 800 TL maaş vererek,kıyasla daha vasıfsız 3 kişiye dağıtıyor işveren.Böylece "
Benim şirketimden 400 kişi ekmek yiyor " gibi suni bir böbürlenme yaşıyorlar.

Peki kriz kapıyı çalıp,cirolar,kazançlar düşünce ne yapıyor aynı adamlar.Tek kalemde üstünü çizip kapının önüne koyuyor bu 3 kişiyi.Geri kalan personelin mesaisini uzatıyor,sırtına yeni sorumluluklar yüklüyor ve başlıyor vasıflı işgücünü sömürmeye.Canına tak eden beyaz yakalı da karartıyor gözünü,basıyor istifayı.Bu sefer giden adamın maaşının yarısını pay ediyor iki düşük vasıflıya ve patronun karşısına çıkıyor personel müdürü:
"
Geçen çeyrekten bu yana personel maliyetlerimizi 40% düşürdük efemmm ".
Sırta bir sıvaz,bir "
aferin Nizamettin Bey ",oldu da bitti maşallah.Kadro düştü 350 kişiye.Ama lansman "Kriz zamanında bile en az sayıda eleman çıkartarak deal etmeyi başardık " şeklinde.

Bunun en büyük sorumlusu ise,piyasayı düşüren kanaatkar orta vasıflı ve vasıfsız işgücü.Sen elinde pırıl pırıl,yaldızlı cv,bekliyorsun kapıda.Karşında oturan adam belli ki asgari ücretle küçük bir yerde çalışıyor.Sen giriyorsun içeri diyorsun "3.000 liranın altına çalışamam,belirli bir hayat standardım var,altına inemem ve zaten qualification larım da bu paranın altında bir paraya çalışmamak için oldukça yeterli ". Arkandan giren adam 1.000 liradan açıyor kapıyı.Tamam işi senin gibi yapamayabilir ve muhtemelen yapamayacaktır da.Ama o adam,sesini çıkarmadan mesaiye de kalır,canı sıkılan patronun getir götürüne de bakar,sinirli anlarında fırçasını yiyip sineye de çeker.Gerekirse eve gitmez.Yol parası verme, 500T 'ye biner gelir,yemek parası verme,evden sefertası getirir.Bir şekilde kanaat eder yani.

Durum böyle olunca,işveren beyaz yakadan kaçar,o adama yönelir.Sivri,ne istediğini bilen,idealist ve hakkını arayan,haklı olduğu konuda sonuna kadar yürüyen adamdan hoşlanmaz.Tabi her patron için geçerli değildir bu ama,istisnalar kaideyi bozmaz.

Sonuç olarak,sen ben gibi adamları bir korku kaplar görüşmeden 2 gün sonra hala aranmadığını görünce."Acaba çok mu istedim,yanlış birşey mi söyledim? " diye.
Hiç alakası yok.
Benim hizmetime ihtiyaç duyan bir işveren varsa,bana hakkımı vermek zorunda.Ben hakkımı istemez,onun peşinden koşmazsam,kimse bana "
Sen kalifiye adamsın,sana şöyle iyi para veriyorum,sosyal imkanın gırla,al altına araba,bu da primin " demez.Demezse de demesin.Gitsin doldursun şirketi 300-500 liraya mallarla.
Ben de öyle istihdamın da,şirketin de,patronun da içine sıçayım sevgili okur çok afedersin.

25 Ağustos 2009 Salı

Güzel Kadınlar Diyarı‏..!

Nedir bu Venezuela 'nın olayı?
Nasıl bir güzellik monopolüdür ki bu,yıllardır dünyayı ve kainatı tekeline almış,ne diyarların,ne güzellerini harcamış?
Son kainat güzeli yine Venezuela 'lı oldu.Tacını da,geçen senenin güzeli memleketlisinden devraldı.

"Güzellik görecelidir " kavramının yerini,"Güzellik ,Venezuela 'lı kadındır " çoktan almış durumda.Ve pek de fazla insanın buna karşı bir tez oluşturması mümkün değil.Hakikaten çok güzeller.Roberto Carlos 'un sayısını bilemediğim çocuklarının anneleri arasında 3 tane de Venezuela 'lı var zira.

Ama adamların bu konuyu aslında ne kadar ciddiye aldıkları ve ne kadar üstüne düştükleri de bir gerçek.Yıllardır dünya ve kainat güzellerinin oradan çıkmasının sebepleri var.Belki biraz masalvari,belki biraz absürd gelebilir ama,Rio Karnavalı 'na dansçı yetiştiren samba okulları gibi,Venezuela'da da güzellik okulları varmış.Oturmasından,kalkmasına,yürümesinden,yemesine,içmesine,sohbetine,hanım efendiliğine,zerafetine kadar herşeyi adeta kadınlara yükledikleri bu okullar,verdikleri mezunların en class olanlarını uluslararası yarışmalara gönderip,ne kadar taç varsa toplatıyor.

E bana da bu güzellik karşısında şapka çıkartmak kalıyor.

Viva Venezuela..!

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Belediyeler Sigara Ruhsatı Dağıtsın..!‏

Siz şimdi sanıyor musunuz ki,devlet büyükleri,bir an evvel AB 'ye girebilmek için,yada insanımız kanser olmasın,daha uzun,daha sağlıklı yaşasın diye sigara yasağını jet hızıyla devreye soktu.Yapılması gereken belki de yüzlerce reform niteliğinde uygulama beklerken,işin kolayına kaçıyorlar ve yine işlerine geleni yapmayı tercih ediyorlar.

Barlar,meyhaneler,restaurantlar,sigaranın en çok tüketildiği mekanların başında geliyor.Bunları kahvehaneler takip ediyor.Birinde insanlar eşiyle dostuyla iki kadeh rakı yuvarlayıp,sohbet ediyor.Yerine göre futbol muhabbeti,yerine göre ekonomi,politika tartışıyor.İkincisinde de benzer muhabbetler masaya yatırılıyor,ama alkol tüketimi yerine,okey,tavla,iskambil ve hatta yerine göre küçük veya büyük kumar oynanıyor.

Kısacası iki opsiyonda da insanlar kendi meşreplerince sosyalleşiyor.Düşünüyor,tartışıyor,eğleniyor,kızıyor,isyan ediyor,sakinleşiyor.

Durum böyle olunca,tiryaki ayağını meyhaneden,kumarbaz kahvehaneden çekecek.İslami itikatlara ve kanunlara göre yasak olan dünyevi zevklerden biraz daha sıyrılınacak.Daha az alkol tüketimi,daha az arkadaş grubu,daha az sohbet,daha az düşünen,daha antisosyal bir toplum.Evinde oturup,televizyon ve gazetenin sundukları ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı 'nın müsade ettiği sınırlı sayıda internet sitesiyle takip edecek hayatı.

Halihazırda,içki servisi yapmak isteyen işletmelerin hepsi,bağlı bulundukları belediyelere başvurarak,biraz da gerekli insanların cebini görerek,ruhsatlarını alıp mekanlarını işletiyorlar.
Sanılmasın ki AKP 'li belediyeler,içki ruhsatı vermiyor.Sadec
e daha fazla görmeniz lazım onları,çünkü onların çok daha fazla paraya ihtiyacı var.Araplar artık yatırımlarının kaymağını yemek istiyorlar.Yeşil sermayenin artık geridönüşüme da başlaması gerek.

Amaç üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek değilse,birden fazla çözüm sözkonusu aslında.Ama onlar sigaraya ek vergiler koyarak fiyatını 10 lira seviyesine çekmeyi tercih edecek gibi gözüküyorlar.Dağıtsana içki ruhsatı gibi,sigara ruhsatı.Vergilendirmesini de ona göre ayarla.Ruhsatı alan adam,sigara içmediği için dumandan rahatsız olacak müşterisinden feragat etsin,kapısına da assın "Bu işletmede sigara içilmektedir " diye,içkinin de dumanın da dibine vursun.Allah aşkına sigara içmeyen kaç kişi gidip meyhanede içki içiyor.Öğlen tatilinde kahve,çay içmeye bile inmiyor bu adamlar ben biliyorum.







Resmi GittiGidiyor'da buldum.Çok hoşuma gitti.Uzak köşe sağda Müjdat Gezen ve solda Savaş Dinçel.Ev sahibi Aziz Nesin'in keyfi yerinde.


17 Ağustos 2009 Pazartesi

Nazar Boncuğu Niyetine Askerlik Hatırası..!‏

Güya torpilim vardı.Yakın bir yerlere gidecektim.Kütük İstanbul'da olduğu için biraz tırsıyordum ama,Van 'a gideceğim hiç aklıma gelmemişti.(Ki Kandıralı şu an aynı yerde silah altında.)
İlk 3 gün hiç uyku girmedi gözüme.3.günün sonunda uykusuzluktan adeta bayıldım.Uzun dönem askerler doğal olarak nefretle bakıyordu bize.Onlar 550 gün sayarken,biz kafadan 150 sayarak başlıyorduk mevzuya.
25 günlük eğitimin ardından,rütbelerimiz takıldı, "çavuş" sıfatıyla gezinmeye başladım alayda.Az çok bana yakın meşrepte olanlar ismimle yada çavuş diye hitap ederken,biraz daha garip,gözü açılmamış,ezgin tayfa "komutanım" diye sesleniyordu.Garipsedim tabi.Koskoca binbaşıya da komutanım diyor bana da.

Neyse;
Çavuş olunca,az da olsa biraz sorumluluk veriyorlar adama,salıyorlar ortalığa.Ottan boktan sorumlu oluyorsun tabi.Tuvaleti temizleyen adamın hesabını senden soruyorlar,yatakhanede sigara içildiyse,içeni bulup "Aha bu içti komutanım" demen falan gerekiyor.Her şeyin kimin suçu olduğunu biliyorsun tabi ama kıyamıyorsun da allahın garibanına.

Bir gece nöbetçi çavuşum diye sabahlamam,herhangi bir terslik olursa acilen müdahale etmem gerekiyor.
Ama nasıl da uykum gelmiş.Şöyle 15 dakika kestireyim diye uzandım yatağıma.Bir ses geliyor koğuşun diplerinden:

"Hele hoi hoi hoi,hele hoi hoi....".

Uyutmuyor terbiyesiz.Birkaç kere seslendim "Kesin laaaan..!" diye ama,2 dakika sonra yine başlıyor.Artık dayanamadım kalktım gittim yanına.Çekmiş kafasına kadar yorganı,kafayı da yastığın altına sokmuş,aklısıra ses yalıtımı yapmış,içeride çığırıyor bozkırın çocuğu.

Açtım yorganı,
- "Nooluo lan gece gece kafamızı siktin,yeter sus ta uyuyalım 2 dakika..!"
- "Memleketi çok özledim komutanım,anamı,babamı,bacımı.."

İnceden bir dağlandı yüreğim.Bir de herif tam pastoral çıkmaz mı."Kuzular "mee" ler,keçiler seker memleketimde,suları serindir içmeye" vs.vs. bitirdi beni.

"Ne kadar kaldı birader senin tezkerene?" dedim.
"Daha çok var" dedi.
"İzine falan gidersin sıkma bu kadar kendini" diye teselli moduna girmiştim ki,
"Ne kadar oldu sen geleli?" dedim.
"9 gün" demez mi pis herif.
"Puuu allah cezanı versin senin..!".

Daha 9.günden böyle yaparsan,sen 550 gün ne bok yiyeceksin burada.

16 Ağustos 2009 Pazar

Hırsız ve Çilingir..!

Bundan bir ay evvel,alt kattaki komşunun evine hırsız girdi.Kapılarının önünden her geçişimde,"Hala inşaat bittiğinde takılan ahşap ve güvenilmez kapıyı kullanıyorlar " diye söylenirdim.Nitekim bu unsecure kapılar hırsızların ağzını sulandırıyor.Nitekim olaydan birkaç gün sonra,o eski ahşap kapının yerini kalın ve heybetli bir çelik kapı aldı.Türk'ün aklı yine geç geldi başına.

Hep duyardım ama,o dört tarafından sürgüler,kilitler sarkan çelik kapılarında pek bir boka yaramadığını ise dün akşam öğrendim.Öğlen 14:00'te evden çıkan komşumuz,akşam saati kapımızı çaldı."Komşu,kapımı kurcalamışlar,anahtarım açmıyor " dedi.Aynı komşu geçenlerde anahtarını içeride unuttuğu için,yine akşam vakti çilingir çağırmış ve yuvasına girebilmesine yardımcı olmuştum.O akşam kapının kilitleri komple değişmişti.

Kapının sıkı sıkı kapılı olmasından dolayı,hırsızların kapıyı zorlamış fakat içeri girememiş olduğunu düşünüyorduk.Hemen kat sakinleri apartman boşluğunda toplandı.Çeşitli fikirler ortaya atıldı,hırsızlardaki engin cesaretten,sitedeki güvenlik eksikliğinden dem vuruldu.Neredeyse çaylar demlenip,iki sandalye atılıp kadınlar gününe çevrilmek üzereydi ki muhabbet,komşunun kocası,yanında yine aynı çilingirle çıkageldi.

Kapı açıldığındaysa,korkunç gerçek su yüzüne çıktı.Hırsız veya hırsızlar,eve girmeyi başarmış,yatak odasındaki dolapları olduğu gibi yerlere saçmış,yatağı altüst edip,kuyum ve ziynet zulalarını yoklamışlardı.Tüm mücevher kutuları antrede yerlere saçılmış,işe yarayacak pahalı ziynet yürümüş,dandik incik boncuk olduğu gibi ortada bırakılmıştı.Kadın,sinir bozukluğunun verdiği hızla,doğal olarak başladı ağlamaya.Annem tüm bu olan biteni,normalde bir veya iki kere duymaya alışık olduğumuz,"Aaaaaaaaa,vah vah vah " ve "Ooooooo,tüh tüh tüh " nidalarıyla izledi yaklaşık 1 saat boyunca.

Yapabileceğimiz bir şey olup olmadığını sorduktan ve komşu kadın da biraz sakinledikten sonra,kapımızı kapatıp eve girdik.Çok hızlı bir şekilde kapıya içerden emniyet sürgüsü taktırmamız gerektiğini,böylece en azından bir evdeyken break in 'lerın önüne geçebileceğimizi anlatırken,sağolsun annem de evde olmadığımız zamanlarda ne yapacağımıza dair bir çözüm geliştirdi."Artık birimiz oturacak,diğeri gezecek,işlerini halledecek,gelecek,öbürü öyle çıkacak,napalım? ".

Gar gar güldüm tabi.

Şimdi de kafamı kurcalayan şey şu.Herkesin günahı boynuna ama,ellerinde her türlü kapıyı,kilidi açan teçhizat bulunan çilingirler,herhangi bir denetime,kontrole yada kanuna tabi mi?
Bu adamların açtıkları kapıları,taktıkları kilitleri vs. bildirdikleri bir kurum yada oda var mı?
En küçük bir olayda,günahsız da olsalar,"Geçenlerde çilingir geldiydi,kilitleri falan değiştirdi.Acaba onlar mı yaptı bu işi? " diye usual suspect muamelesi gördüklerini biliyorlar mı?
Yoksa en küçük iş için bile 40 lira gibi bir rakam aldıklarından dolayı,bunların hepsini sineye mi çekiyorlar?
Çünkü o an kapıda kalmış olan kimse,sadece evine girebilmeyi düşündüğü için,o anda bunların hiçbirini sorgulamıyor.Eli o adama mahkum olduğu için de 100 lira da istese sesini etmeden çıkarıp veriyor.

Hastasıyım Yerleşik Düzenin..!‏

Taşınma,badana gibi,düzenin sekteye uğradığı,eşyaların kalkıp yerinden oynadığı,metazori toparlanmaya sebebiyet veren her türlü aktiviteye karşı antipatim sözkonusu.Buna karşılık bu işlerin hepsi beni bulur.
En son olarak da ofiste geldi başıma.Geçen cuma akşamı işten çıkarken,tüm masaların toplanması talimatı geldi.

Neymiş efendim,bütün masalar gidip marangozhanede kesilecek,20 cm kısalacakmış.Topladım çıktım.Pazartesi geldiğimde masamı tekrar yerleştirmek yaklaşık 2 saatimi aldı.Ne çok eşyam varmış ofiste kullandığım da haberim yokmuş.Bu cuma yine masaları toplayıp öyle bırakacakmışız.Bu sefer de masalarımız depolara gidecek ve orada kullanılmaya başlanacakmış.Bize de yeni masalar gelecekmiş.Buraya kadar sineye çektim ama son nokta bardağı taşırdı.

Bir sonraki hafta ofisteki tüm kadronun oturma düzeni değişecekmiş.Ya kardeşim,hepsini bir haftasonunda ayarlasanıza.Neden kırk kere yoruyorsunuz adamı?Topla,yerleş,topla,yerleş yalama oldum.

İkili ilişkilerdeki başarılı tekniğimi kullanarak,sır gibi saklanan yeni oturma düzenine bir göz atma imkanım oldu bugün.Gözlerime inanamadım.Meğer karşı ofiste yerleşik olan İK ve Franchise departmanları da bizim ofise taşınıyormuş,masalar bu yeni düzende sığmayı kolaylaştırmak için kısaltılıyormuş.
İt ite,göt göte
bu yeni oturma düzeninin krokisinde,her masa ve kişi bit kadar gözüküyordu.Umarım ölçeklemede hata sözkonusudur ve bu kadar sıkışmayız derken,koca ofiste,150 kişinin arasında sadece benim yerimin değişmediğini görünce,çocuklar gibi sevindim ne yalan söyleyeyim.Sanki ben merkezli bir daire,ben sabit kalmak suretiyle,saat yönünde 180 derece döndürülmüş gibi olmuş.

Yine de masamı,toplayıp,yeniden yerleştirmem gereken 2 seansım daha var önümde ama yerimin sabit kalması çok hoşuma gitti.Hayatta güzel şeyler de oluyor demek ki :)
Yada bu kadar küçük şeylerden bile mutlu olur hale geldim.
Bilemedim.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Tek Sıra Halinde Hepsini Yedim..!




Gelin bakalım teker teker dışarı..!










Kaynaşmayın kendi aranızda,geçin sıraya.Kime diyorum ben.
Tek sıraaaaa..!








Haaah,şöyleeeee!

13 Ağustos 2009 Perşembe

Avrupalılaşan Ülke:Türkiye..!‏

Birleşmiş Milletler,Nato,Gümrük Birliği ve sırada Avrupa Birliği.
Dayan Türkiye 'm,30 sene sonra ona da gireceğiz ve Atatürk 'ün hedef gösterdiği muassır medeniyetler seviyesine ulaşacağız inşallah.Ama gelgelelim,biz aslında bayağı bayağı avrupalı olmuşuz da haberimiz yok.

Trafik cezaları miktarları neredeyse,Almanya,İtalya 'daki seviyelerde,sigara yasağı sayesinde,modern devletler düzeyindeyiz,tiryakiler ikinci sınıf vatandaş.Çok şükür metromuz,tramvayımız,tünelimiz,metrobüsümüz,iki adet köprümüz,yapım aşamasında olan yer altı trenimiz,hepsi mevcut.Akbil denen mucizevi bir alet var."Beeeboop" dedi mi,Gebze 'den Taksim 'e kadar gidebileceğiz yakında.

Şimdilerde avukatlar,sigaradan kaynaklı kanser hastalarına,üretici firmalara dava açmaları için rehberlik ve destek veriyormuş.Tabi onlar da baktı,alacak verecek davalarında,boşanma,takışma davalarında para yok,gözlerini devasa maddi tazminatlara dikmiş durumdalar.Biri kazansa,emsal teşkil edecek,ardından herkes başlayacak koparmaya firmaları.

Açık havada çalışan avrupalı emekçilerin güneş kremi masraflarını devletin karşıladığını söylemişti sevgilim bana.Şimdilerde bu uygulamanın SSK 'nın da kapsamına girmesi konuşuluyormuş.Valla iyi olur,hoş olur.Ama ondan önce halihazırdaki uygulamaları düzeltsin bence SSK.Zira,geçenlerde bileğine amerikan alçı tarzında bir tedavi uygulanan sevdiceğim,vizite kağıdı sayesinde 30 TL 'lik muayene ücretini, 8 TL olarak yatırmış devletimiz sağolsun.Ama yapılan alçıyı kapsamayan skindirik sosyal güvenlik kanunundan dolayı 90 TL extradan kaçmış güzel bebeğime.

Son yıllarda sokak satıcılarının da konseptleri değişti.Eskisi kadar mısırcı,simitçi,kokoreççi yok farkında mısınız?Yerine ne geldi?
Hot dog,peynirli,baharatlı sweetcorn,yağsız french fries (tefal'in muhabbeti değil,kendi gözümle gördüm,adamlar yapmış) tezgahları.Avrupalıyız arkadaş.Var mı ötesi?Üstelik yüzyıllardır Avrupa'nın tek yağlı güreş müsabakaları bizde yapılıyor.Patatesimiz yağsız ama güreşimiz vıcık vıcık.
Yani eksiğimiz yok fazlamız var.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Bu Sıralar Bunları Düşünmek İstiyorum..!

* Fatih Terim'in kaşları neden hep darmadağın?
* Tofaş,kuş serisinin hatlarını ne zaman yumuşatacak?
* Hazırlık maçı,kural hatasından dolayı tekrarlanır mı?
* Masada unutulan kartları toplayarak,Caffé Nero'dan günde kaç tane bedava kahve içebilirim?
* Saçımdaki beyazları saymaya kalksam,ne kadar uzun sürer?
* Bir oturuşta,kaç tane Ramiz köftesi yiyebilirim?
* Neden yanlış çevirilen telefon numarası,hiç meşgul çalmaz?
* Eğer karakutu kazadan survive edebiliyorsa,neden uçağı da aynı malzemeden yapmazlar?
* Cumartesi ve pazartesi neden kendilerine göre bir isim bulamamış ve önceki günün artıklarından türemiştir?

Bir süreliğine kafamı,bana hiçbirşey kazandırmayacak ve düşünmekle hiçbir yere varamayacağım şeylerle meşgul etmek istiyorum.

Erkekler ve Saçma İnanışları‏..!

Erkek öyle garip bir canlı ki,beceremediği halde,ısrarla yalan söylemeyi tercih eder.Akla hayale gelmeyecek senaryolar yazarak,olayı ve yalanı o kadar komplike hale getirir ki,inandırıcılığını yitirir.Ve yine ısrarla,yalan ne kadar komplike olursa,işin içinden o kadar kolay sıyrılabileceğine inanır.Halbuki anlattığı yalanı bir kağıda yazıp kendi okusa, "siktir lan" deyip yırtar atar kağıdı.

Bir mekana gittin.Barda tek başına oturan,tadından hiç hoşlanmadığı halde Jack Daniel's içen adama bak.O gece bir hatunun kendisinden inanılmaz derecede etkilenip,tanışmaya geleceğinden ve ardından kadının dairesinde sabaha kadar deliler gibi sevişeceklerinden o kadar emindir ki,kimseye pas vermez,ciddiyetini bozmadan içkisini yudumlamaya devam eder.
Saatler ilerleyip gelen giden olmadığını gördüğünde ise,takınılabilecek en yılışık ve çaresiz tavırla,hamle sırasının kendinde olduğuna kanaat getirir.Gecenin sonunda Bambi ' den kaşarlı dürüm yiyen arkadaş,Taksim Meydan ' nından bindiği otobüsle,Yukarı Dudullu ' daki evinin yolunu tutar.

Erkekler evlenince,bir diğer deyişle,parmağına yüzük taktığı zaman kısmeti açılır,kadınları mıknatıs gibi çekermiş.Evli erkeğe karşı bir zaaf sözkonusuymuş.
Bu nasıl bir yalandır.
Bir kadın,sırf evlendi,parmağında yüzük var diye,bekarken yüzüne bakmadığı adamın koynuna mı girmeye niyetleniyor.Sırf bu inanış yüzünden parmağına yalandan yüzük takan adamlar gördüm.

Bugüne kadar denk geldiğim bir başka inanış da,asla sarhoş olmayan adamlardan gelmekte.Hiçbir erkek araba kullanamayacak kadar sarhoş olmaz.Arabayı bırakıp,taksiyle evine dönmeye niyetlenen bir adama dahi rastlamadım henüz.Nasıl bir mide,nasıl bir kafa varsa artık,hacmen 1 litreye yakın rakıyı absorbe etmektedir.
Genelde bu arkadaşlar ya polis çevirmesinde maymun olur,yada hatun kişinin yanında arabayı kenara çekmek suretiyle kusarak madara olurlar.

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Puffy Der Ki..!

Uğraşma yetemezsin,
Kadını memnun edemezsin,
Sen elinden geleni yap,
Gerisi Allah kerim.

Ağda,manikür,pedikür,
Kuaförü hiç bitmez,
Sen işim var deyince
Hayatta aman vermez.

Pamuk gibidir elleri,
Pek güzeldir sohbeti,
Sinirlenip kızınca,
Sanki asker darbesi.

Maç varsa yüzü gülmez,
Playstation'a hiç gelemez,
Eşref saati geldi mi,
Yengen tadından yenmez.

Puffy der ki ne yapsak,
Ortayolda buluşsak,
Kavga edip küsünce,
Make-up sex'le barışsak.

Copyright 2009 :)

Var Mı Ücretini Gönderemeyen,Para Üstünü Alamayan..?‏

Toplu taşıma araçlarını yoğun olarak kullandığım dönemlerde,aracı kullanan şahısla,ki gençler arasında "kaptan"yada"birader",bayanlar arasında ise "şöför bey"olarak bilinir,değişik bir bağ kurulduğunu hissederdim.Adamın araç içerisinde ve/veya trafikte yaptığı herşeyden,az da olsa o aracın içindeki yolcuların da sorumlu tutulabileceğini düşünürdüm.
Farketmeden yanından geçtiği bir yolcu,elini kolunu sallayarak aracın peşinden koşarken,bunu kaptana duyurmalı mıyım,yoksa araç daha da kalabalık bir hal almasın diye görmezden mi gelmeliyim bilemezdim.Çoğu zaman da ne yapacağıma karar veremeden,yolcu gözden kaybolurdu.
Bazen de arka koltukta oturan yaşlı teyzenin,"İnecek var"fısıltısını,kendi vurgumu katarak,bir nevi kulaktan kulağa oyunu gibi,ön tarafa aktarmakla aktarmamak arasında gider gelirdim.

Şöför,arka tarafa doğru ısrarla defalarca seslenip,"Ücretini gönderemeyen var mı?"diye sorduğunda,araçtan da aynı ısrarla ses çıkmıyorsa,işte o zaman tırsarım.Çünkü eğer şöför parayı verenin yüzüne bakmadıysa,ki nasıl baksın o kadar insanın suratına,ihalenin bana kalma ihtimali,araçtaki diğer herkesle aynıdır.

"Bir kişi ücretini göndermedi"
.

Kim ulan o beleşçi.Çıksın işte ortaya da strese sokmasın milleti.Taa ki minibüs kenara çekilip,şöför belden arkaya tam dönüş yapana kadar sürer bu tantana.O sırada ya birisi "İnerken verecektim ama neyse buyrun" diyerek çıkarır parayı,yada parayı vermemiş olan kişi kapıya doğru hamle yaparak,"Buraya kadarmış,iki durak daha dayanamadı açgözlü pezevenk"der içinden ve iner.Herkes de huzura erer.

Bir de durakta yarı dolu şekilde kalkmak için vaktinin gelmesini yada aracın tam olarak dolmasını beklerken,paldır küldür binip,en arka cam kenarına kurulan ve araç kalktıktan sonra,elden ele şıkır şıkır parasını uzatmaya çalışan kıllar vardır ki,hiç hazzetmem.Binerken paranı verip otursana.Amma kıymetli popon var,hemen kondurmaya çalışıyorsun bir yere.

Peki hanginiz,şöförün yaptığı saçma bir hareketten,yada yandaki aracı sıkıştırmasından kaynaklı,diğer aracın isyanına,bağırış çağırışına karşı mahçup hissetmediniz kendinizi?
İşte hiç de sorumlu olmadığınız halde,kendinizi suçlu hissettiğiniz bir zamandır o.O koltukta oturup,camdan bu isyana tanık olmak pis bir iştir.

Şöförle,haklı olduğu bir konuda tartışan yolcuya kimse omuz vermez.Yalnız başına bırakırlar adamı ortada.Sonra adam iner.Arkasından başlar homurtu."Adam doğru söylüyor,bu minibüsçüler hep böyle" vs. vs.Ama hepsi de şöförün duyamayacağı desibelden.

7 Ağustos 2009 Cuma

Rules Of Engagement..!

Sonunda bu da oldu.Ben de evlilik müessesesine adım adım yaklaşmaktayım.Önce anne,ardından baba ile tanışıldıktan ve gayriresmi onaylar alındıktan sonra,şimdi sıra geleneksel "isteme" merasimine geldi.Fazla birşey de kalmadı.Ay sonu itibariyle "Allahın emri,peygamberin kavli" tadında bir atraksiyona girilecek.Hoş o cümle kurulacak mı tam olarak bilmiyorum ama,bu konularda babam biraz geleneksel bir adam olduğu için,kuvvetle muhtemel.

Sevdiceğimin aksine,her şekilde eğlenceli olacağı kanaatindeyim.Tabi istenenle,isteyenin aynı ruh haline ve sakinliğe sahip olması beklenemez.Bu da garip geliyor bana aslında.Endişeli,heyecanlı olması gereken ben olmalıyım aslında.Onun yapabileceği en büyük sıçış,yanlış kahveyi,yanlış insana vermek kadar küçük bir şey olabilecekken,benim payıma "Ben kızımı satınalmacıya vermem" düşebilir.Vermezlerse de kaçırırım zaten o ayrı.

Bu sektörde çok yeni olduğum için,"Kız istemeye nasıl gidilir?Ne giyilir?Ne götürülür?" gibi sorularımın cevaplarını,sağolsun sevdiceğim henüz ben sormadan,verdi bana.Kot pantolon giyilmezmiş,gümüş tepsili çikolata almaya gerek yokmuş,ama kutulu madlen çikolatayla da gidilmezmiş.Ayrıca kravat takmamak büyük bir risk olur kanaatimce.Zira kız babası bizi kravatlı karşılarsa,laubali,gevşek damat pozisyonunun kurtarılır yanı kalmaz.

Ben en çok babamdan korkuyorum bu arada.Hem heyecanlı,hem de duygusal bir adam olduğu için,lafı diline dolayıp,garip garip şeyler söylemesi,kızı aldıktan sonra gözyaşlarına hakim olamaması gibi ihtimaller beni ürkütmüyor değil.Annemden yana rahatım allahtan.O daha soğukkanlı,daha relax bir tiptir bu gibi durumlarda.Ama "bu gibi durumlar" dan kastım,daha önce 3 kere kız istediğimiz şeklinde de algılanmasın.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Google Anal'ytics..!

Şirket İspanyol menşeli olunca,headquarters'da uygulama neyse,burada da aynısı uygulanmaya çalışılıyor.Hiçbirimizin bilgisayarında internet bağlantısı yok.Neymiş efendim,orada işler böyle yürüyebildiğine göre,burada da yürürmüş.
Ha yürüyor mu?Bal gibi de yürüyor.
Bizim gerizekalılar,internetin lokal bir favour olarak tüm bilgisayarlarda kullanıma açıldığı kısa dönemde,mesailerinin yarısını
facebook 'da geçirdikleri için,bu favour'ın çok da uzun sürmeyeceğini zaten başından beri biliyordum.Ne yalan söyleyeyim,hiç girmedim facebook'a o dönem,ama blogspot 'a girip bayağı bir zaman geçirmişliğim vardır.

Ardından olaya internet kafe tadında bir çözüm üretilerek her departmana,public bilgisayarlar kondu ve bu bilgisayarlara internet erişimi verildi.Ve çoğu firmada olduğu gibi,içerik izleme programları yüklendi.Böylece internetin amacına uygun kullanılması amaçlanmıştı.Bizim çakallar sistemdeki açığı çabuk keşfetti ve girilmesinde sakınca olmayan sitelerden link yoluyla facebook'a ulaşılabildiğini kanıtladı.Fakat yine IT 'nin müdahalesi gecikmedi ve filtreleme daha secure bir hale getirildi.

Gelelim benim sorunuma.

Bilgisayarın başına oturup,araştırma yada veri toplama işi yapacak kişi,kendi kullanıcı adıyla oturum açmak zorunda.
Durum böyle olunca,kim hangi saatte girdi,hangi sitelere baktı,ne gibi bilgileri download veya upload etti depolanabiliyor.Sisteme veya database'e herhangi bir dış müdahaleyi de engellemek adına da,bilgisayarın saat ayarına kadar her türlü customize edilebilen özelliklerini erişilemez yapmışlar.Buna,browser'ın ve google search bar'ın arama çubuğundaki kelimeler de dahil.

Ve geçenlerde google analytics 'e ulaşmak isterken,google search bar'a "A-N-A-L..." yazdığımda analytics'e tamamladığı halde,aşağı yön tuşuna basmadığım için "ANAL" kelimesini search etmiş bulundum.Tabi doğal olarak önüme binbir tane sonuç çıktı.Hemen kapattım tabi ekranı bir anlık telaşla.Ardından yine açtım,kapadım,yine açtım falan filan ama "ANAL" cayır cayır duruyor orada.Uğraş uğraş,silemiyorum,zırt pırt "You're not authorized for this application" uyarısı ve o bilindik windows hata sesi çıkıyor.

Gidip IT 'ye paşa paşa anlatsam mı,yoksa hiçbirşey olmamış gibi davransam mı bilemedim.İnsanlar bunu farkedip,bir de ofise yayarsa,"Puffy darlandıkça public'te anal'a takılıyor" diye işte o zaman hepten sıçtığımın resmidir.Yarından tezi yok gidip konuşayım bari.

4 Ağustos 2009 Salı

Efendi Ol,Canımı Ye..!

Homofobik değilim ama gaylerle ilgili ciddi sıkıntılarım var.
Nedir abi bu homoseksüellik?
Hormonal ve duygusal olarak,diğer cinse daha yakın olmak ve kendi cinsine ilgi duymak.Buraya kadar herşey ok.Yaradılış dersin,sonradan öğrenilmiş dersin,çevre dersin,onu dersin,bunu dersin.Benim zaten sebebiyle,geçmişiyle,anatomisi veya fizyolojisiyle işim yok.


Kendini kadın gibi hissediyorsan,kadın gibi giyinmekte,kadın gibi yürümekte,kadın gibi sevişmekte vs. vs. tamamen serbestsin.Ama doğuştan kukulu olan birinden daha fazla kırılmaya,daha açık saçık ve iddialı giyinmeye,ağzını yaya yaya,kadından ziyade hayat kadını gibi cilveli konuşmaya ne gerek var? Homoseksüel olduğunu kanıtlamak,milletin gözüne gözüne sokmak gibi bir endişen neden var arkadaşım?Senin iddian nedir?"Kadından daha kadınım" mı? Valla hiç kusura bakma ama bu işler böyle olmaz.

Benim üniversitede tanıdığım bir gay vardı.İnanılmaz yakışıklı bir çocuktu ve ona hasta olan kızların haddi hesabı yoktu.Gay olduğunu bildiğim halde bazen kıskanıyordum adamı yani,o derece.Hayatımda tanıdığım belki de en efendi,en aklı başında adamdı.Giyinmesini,oturmasını,kalkmasını,yemesini,içmesini benim diyen kadından,erkekten daha iyi bilirdi.

Bir diğeri de,boynuna çivili pitbull tasması takıp,ojeli ayak parmaklarını sergilemek için giydiği pırıltılı parmak arası terlikleri ve daracık kot pantolonuyla,kıçını bir sağa,bir sola kıvıra kıvıra etrafta gezinirdi.Durum böyle olunca da "Erkek Orospu" adını takmıştı kendisine sağ görüşlü tayfa.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

3G'Nin Gerçek Yüzü..!

3rd generation iletişim devri başladı.Vatana millete hayırlı olsun.
Bangır bangır reklamlarıyla servis sağlayıcılar,son model telefonlarını satmaya çalışan dünya mobil devleri,kanına girmeye başladı insanların.
Bu arada koskoca I-phone nun bile 3G olayında bir adım geride kalmış olması da büyük bir fiyasko.Ön yüzünde kamera olmayan hiçbir telefon görüntülü konuşmaya imkan vermiyormuş zira.


Peki nedir 3G 'nin mucizesi?Ne vaadediyor bana?
Benim işime yarayabilecek tek özelliği süper hızlı internet bağlantısı.İstediğim heryerden blogumu güncelleyip,okuduklarımı takip edebilirim.Geri kalan herşey fasa fiso,herşey lüks.


Haa,ne olacak? Psikopat adamlar verecek karısının kızının eline birer tane telefon,"Nerdesin lan?" hooop görüntülü aramadan teftiş.Kadın kısmı indirimde bulduğu ayakkabıyı göstermek için konferans görüşmeyle bağlanacak tüm arkadaşlara, 50TL'lik ayakkabı gelecek 150TL'ye.

Sonra yeni bir telefon sapıklığı modeli doğacak.Hiç tanımadığımız numaralardan görüntülü arama talepleri gelecek.Normalde tanımadığım numaraları bile açmayan ben,birgün merakıma dayanamayıp cevap vereceğim bu çağrıya.Karşıma,bıyıklı Allah'ın kırosu çıkacak,"
Pardon birader yanlış oldu" diye.


Sanal sex meraklıları artık bilgisayar başına mahkum olmayacak.Mobil sanal sex sayesinde,duş,mutfak,outdoor fantazileri de yerini alacak literatürde.


Asgari ücretin
666 TL gibi şeytani bir seviyede olduğu ülkem,ne kadar da muhtaç 3G 'ye.

Bütün bunların yerine,hayatı boyunca,duyarsız ve bencil kocaları yüzünden,orgazm'ın ne olduğunu bile öğrenemeyen kadınlarımızın,kendi seçecekleri 2 ek noktayı "G noktası" olarak atasalar ya.Bence onların daha çok ihtiyacı var 3G 'ye :)

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Sigara Yasağına Dair..!

Avrupa ve Amerika'da yıllar önce başlatılmış olan kamuya açık fakat fiziki olarak kapalı mekanlarda sigara içme yasağı 19 Temmuz itibariyle Türkiye'de de başladı.
İlk birkaç gün ufak tefek sorunlar yaşanmasına karşı,tiryakilerden kaynaklı çok büyük bir infial yaşanmadı.Bir tek dün okuduğum haberde,alkollü lokantada sigara içtiği için mekan sahibi tarafından uyarılan birkaç vatandaş,bıçaklama eylemiyle adamı öldürmüşler.Bunu münferit mi sayarız,yoksa infial mi onu bilemem.
Geçen gün de şunu gördüm.Bir kahvede camdan dışarı uzatılmış iki hortum ve birin
in ucuna takılmış sigara.Hortum okey masasına kadar uzanmış.Bir hortumdan dumanı çekiyor,diğerinden üflüyor sivri zekalı,yaratıcı Türk insanı.Buna da "bravo" mu desek,"yuh hayvan" mı desek onu da bilemem.

Yasak öncesi Ötv'deki yeni düzenlemeyle,sigara daha bir cep yakar hal aldı.Yani sigara artık gariban eğlencesi olmaktan çıkmış durumda.Perakende sektöründe ve sigara firmalarıyla dirsek temasında çalışan biri olarak size bir kötü haberim var ki,o da yıl sonuna kadar sigara Ötv'sinde yeni bir düzenlemeye daha gidileceği.Yani 5,50 olan kısa Marlboro'yu muhtemelen yıl sonuna doğru daha da pahalıya almaya başlayacağız.
Bana sigaranın maliyeti ayda min.165 TL.Hoş sigarayı bıraksam bu para yine cebime kalmayacak,kesin başka bir yerlere gidecek ama yine de sigarayı bırakmanın bana yılda 1.980 TL saving sağlayabilecek olması ciddi ciddi düşündürmeye başladı beni.Her sene yeni bir laptop alabilir,yada 3 yılda bir arabayı satıp,üstüne bu rakamı koyup yenisi alabilirim.

İşin ilginç yanıysa,dünyada en sağlam lobicilerin başında silah ve sigara üreticilerinin geliyor olması.Böyle bir yasağın global şekilde uygulamaya geçirilmesine nasıl göz yumdular onu da anlayamadım.Silah sektörü ne yapar,ne eder kendini çevirir.Yeraltına iner,kaçak üretim ve satış yapar,hiç olmadı durgun seyreden tansiyonu yükseltip,savaş çıkartır,cirosunu korur.Ama Jti,Bat,Philip Morris ve Imperial Tobacco bunu nasıl başaracak?
Özendirici reklamın yasak olması,kapalı yerlerde içilemeyecek olması üreticilere büyük bir sekte vururken,hükümetlerin çeşitli isimlerle sigaraya giydirdikleri ek vergilere de müdahale edemiyorlar artık.Zaten satışı düşecek olan bir malın fiyatını arttırmak,uzun vadede bu firmaları çok büyük bir darboğaza sokacaktır.Bu da global piyasada sıcak para akışını yavaşlatacak,yeni ve daha sert krizlere zemin hazırlayacaktır.


Şu açıdan da bakmak gerekirse,başlarda karşı çıktığım,hatta bireysel bazda isyan ettiğim bu yasağı,artık ben de destekliyorum.
Kendimi sigara içmeyen bir adamın yerine koydum.Girip çıktığım mekanlarda,rakı sofralarında,barlarda vs. maruz kaldığım sigara dumanından dolayı,45 yaşımda,doktorun elindeki kağıtla "Maalesef akciğer kanserisiniz" demesini hiçbir şekilde kabullenemem.Dışarı çıkıp elinde sigara gördüğüm herkesi öldüresim gelir.Bu yüzden kendimi öldürürken,suçsuz bir insanın hayatını karartmak istemediğime kanaat getirdim.