28 Şubat 2009 Cumartesi

Sanatsal değeri var mı bilemem ama,görsel açıdan çok keyifli..!


Eski Eşler Kulübü..!

Üniversite yıllarında,nasıl olurdu bilmem ama birlikte olduğum bütün kadınlar,dönüp dolaşıp birbirini bulur,can ciğer arkadaş olurdu.Birbirleriyle tanışıp,bu kadar sevmeleri için hayatıma girip çıkmaları mı gerekiyordu acaba diye düşünürdüm.

Ben her ne kadar arkadaşlarımın arkadaşlarıyla birlikte olmaktan kaçınsam da istisnasız hepsi birbirini bulurdu.Hadi desem ki hepsinden medeni şekilde ayrıldım,yada he
psini üzerek,ah alarak ayrıldım,biraraya gelmeleri için bir sebepleri vardı.Ama öyle de değildi.Beni bırakanla,ayrılma konuşmamı yaparken kafama bira şişesi fırlatan kadını,kampüsteki cafede 3 gün sonra karşılıklı kahve içip sohbet ederken buluyordum.Üstelik o dönemlerde birlikte olduğum kadınların çoğu,çıtı pıtı,minyon tiplerdi.Üçü beşi biraraya geldi mi kendimi pigmeler diyarındaki Gulliver gibi hissediyordum.("yaaa sen de çok uzunsun ya" tadındaki yorumu okur gibiyim.)

Bir süre sonra onların takıldığı yerlerden kaçar buldum kendimi.Kendime yeni arkadaşlar,yeni sevgililer ve yeni mekanlar arayışındayken,iibf'den uzaklaşıp,eğitim ve tıp fakültesine attım kendimi.Kısa süre sonra İngilizce öğretmenliğinde okuyan çok tatlı bir kızla tanıştım ve çıkmaya başladık.Artık 4.sınıftaydım.Tamam dedim,kalabalıktan uzak şekilde lisans eğitimimi bu şekilde bitirir İstanbul'a dönerim.

Birgün Bursa'nın meşhur Altıparmak caddesinde kız arkadaşımla gezerken,karşıdan gelen eski bir kız arkadaşımın,yanımdakinin boynuna deliler gibi sarılmasıyla irkildim.Başımdan ayak ucuma bir uyuşma geldi.Allahım yeter artık derken;

(ex)-N'aber?
(ben)-İyidir senden n'aber?
(new)-Aaaa siz tanışıyor musunuz?
(ex)-Evet aynı sınıftayız.
(ben)-Siz nereden tanışıyorsunuz?
(new)-Deniz benim kuzenim...!!!!!

Yaklaşık 10 gün sonra onunla da ayrıldık ve ben üniversiteyi bitirmeyi beklemeden İstanbul'a kesin dönüşümü yaptım.Sadece sınav zamanları Bursa'ya gittim ve bir daha da Güney Marmara'da her türlü affair'den kaçındım.

27 Şubat 2009 Cuma

Çocuk - Bakkal İlişkisi..!

Yıllar yılı,ölüp bitmişimdir 4-7 yaş grubuna mensup çocuklarla,bakkalların mücadelesine.Çocuk para nedir bilmez.Sadece karşılığında cips,dondurma,sakız,gofret yada gazoz alınabildiğine muktedirken,rakamlardan,fiyatlardan bi haber dalarlar bakkal dükkanına.

Çocuğun parası genelde bozuk olur.Şıkır şıkır ses yapar cebinde.Yada buruş buruş kağıt parayı tutmayı bile bilmez.Avucunun içinde sıkar,bakkal amcaya doğru elini uzatır ve açar.Para ha düştü ha düşecek.Her tarafından ezilmiş büzülmüş kağıt para,ağır ağır kendini düzeltme çabasına girer.

Aile boyu cipsi kucaklamış,10 kuruşu uzatır mutlu mutlu.Bakkalın replik hep aynıdır."O paraya o olmaz,alttakilerden al".Çocuk anında aptala bağlar.Ona önerilen şeyi almakla,elindekinden vazgeçmek arasında sonsuz bir ikileme düşer.Genellikle de parasını cebine koyup birşey almadan çıkar dükkandan.

Bakkalların en büyük düşmanı promosyon ürünlerdir.Cipsten çıkan kuponlar,kola kapağından yada dondurma çubuğundan çıkan bedavalar,hep angarya geldiği için illet olurlar bu işe.Ama çocukların da önsezileri güçlü müdür nedir,hep onlara çıkar bedavalar.Yıllardır ne bir cipsten,ne bir dondurmadan bedava çıkmadı bana.Ben çocukken de böyle pazarlama teknikleri henüz gelişmemişti.Şu anda bile kola kapağından çıkan bedava 1.lt'ler bile,hep kampanya tarihi geçmiş şişelerde denk geldi bana.Cebimde kapaklarla döndüm kapılardan.

Ama aynı üşengeç ve çocukla uğraşmaktan bezmiş bakkal,bayram seyran geldi mi basar tezgaha çatapatı,kızkaçıranı,mıknatıs gibi çeker çocukları,ciroya ciro demez.Futbol şampiyonalarının olduğu yıllarda çıkan futbolcu katalog ve sticker larının geldiğini dev puntolarla ilan eder camda.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Estimating Species Vol.3..! (Sözüm ona Ataerkil Toplum)

Ataerkillik, erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenme düzenidir. Bu düzenin temelini erkeğin üstünlüğü fikri oluşturur; soy erkekler tarafından belirlenir, hakimiyet erkeklerindir. Bu toplumlarda erkeklere kadınlardan daha çok saygı gösterilir. Bu erkek üstünlüğü ilkesi etrafında, toplumun kültürü,adetleri,inancı ve mitolojisi,anaerkil düzenli toplumunkinden farklı bir biçim oluşturur.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ataerkillik

Asla ama asla,kadınla erkeğin eşit olduğu düşüncesini benimsemedim.Feminist fraksiyona dahil olduğum düşünülmesin ama,kadın her zaman erkekten üstündür.Aklını erkeğe göre daha efektif kullanır ve duygularına çok daha büyük bir iradeyle gem vurabilir.Her ne kadar ilişkilerde genel geçer sistem,ilk adımı erkeğin atması olarak bilinse de,o adımı attıran her zaman kadındır.Sanılanın aksine,erkek iltifata daha açtır.Yelkenleri hemen suya indiriverir.Ve içinde yaşanılan toplumu yöneten de erkek değil,kadın-erkek ilişkisidir.

Erkek,kadına nazaran fiziksel üstünlüğe sahip olsa da,kadın dünyanın en tehlikeli silahı olan sex'i her zaman çantasında taşır.Topun,tüfeğin,bombanın yaptıramayacağı yada çözemeyeceği şeyi,bu silah kesinlikle çözer.Orta standartlara sahip (iyi bir iş,tatmin edici bir kazanç,kaliteli ve temiz giyim tarzı ve idare eder bir fizik) bir erkek,bulunduğu ortamda birlikte olmak isteyebileceği 10 kadından ortalama 3,taş çatlasa 4 tanesiyle birlikte olabilir.Gel gör ki bu ortalama,aynı standartlara sahip bir kadın için 8-9 lara kadar çıkabilir.Eşini dişi seçer,hangi erkeğin onun için dünyaya bir çocuk getirmeye değer olduğuna kadın karar verir.Her ne kadar toplum erkek egemen gözükse de,soyu kadınlar belirler.Kaç tane adam,istediği kadından çocuk sahibi olabilir.Peki kaç tane kadın,adam istemese de,kontrol hapını bırakarak,adamdan hamile kalabilme lüksüne sahiptir.Terazinin bir tarafı hep daha ağır basar.

Kadınlar herşeyi ilk önce kendileri için yaparlar,ama bunu eşi yada partneri için yapmış gibi göstermeyi çok iyi becerirler.Erkekler ise,önce kendilerini bir kadına beğendirme ve/veya kabul ettirme dürtüsüyle hareket eder."Salak olmasınlar o zaman" repliği burada geçerli değildir.Çünkü işin özü yaratılıştır.Karakter doğuştan,kişilik çevreden gelir.Erkeğin yaratılıştan kaynaklı karakteri de üç aşağı beş yukarı bu şekildedir.

Ataerkil toplum düzeninden en çok yakınanlarsa,iyi eğitimli,iş güç sahibi,maddi ve sosyal özgürlük sahibi,etraflarında hayranlık uyandıran kadınlardır.Bir başka deyişle,ataerkil toplum düzeninden en az etkilenenler.Lafa geldi mi mangalda kül bırakmazlar.Aile içi şiddetten girer,"Erkek yaptı mı yadırganmaz,kadın yaptı mı orospu damgasını yer" e kadar varırlar.Bunun sebebi biyolojik farklılıklardır.Erkek cinsel dürtülerine karşı kadınlara nazaran daha iradesiz yaratılmıştır.O yüzdendir ki bir erkeği en kolay sex'le kandırırsınız.Kadınları kandırmak ise insanüstü bir çaba gerektirebilir.

Sözüm ona ataerkil toplum düzeninden bu kadar az etkilenirken,en çok şikayeti yine onlar ederler.Ama gerçek mağdurlar için birşey yapamayacak kadar da meşguldürler.Mor çatı da mor gözlere pansuman yapılırken,"Aile içi şiddete son!" kampanyaları gazetelerde boy boy çıkıp,yardım hatları full mesai yaparken,bu olguyu Kitchenette'te öğlen yemeğinde tartışır,Midpoint'te kahve içerken çözüme bağlarlar.Marjinal bir örnek üzerinde yapacağınız bir yorum sizin sonunuz olur,kadın düşmanı,cahil,dayakçı yaftası alnınızın ortasına sıcak damgayla vurulur.

23 Şubat 2009 Pazartesi

Düşmez Kalkmaz Bir Allah..Adnan Polat Saat Kaç?

Haddim olmayarak Kandıralı'nın işine burnumu sokuyorum ama bir iki laf da ben edeyim şu insan evladına.Sen ki her canın yandığında hakeme,federasyona,sen ki her başın sıkıştığında Fenerbahçe'ye saldıran Adnan Efendi.Hocayı federasyon mu getirdi,golleri hakem mi attı,taraftarı Fener mi bağırttı.Sanma ki Skibbe gitti,sen kendini kurtardın.Taş çatlasa senin de 5 haftan var.Sami Yen'de yine böyle bir akşam,alırsın adaşını da yanına,doğru Canaydın'ın yanına.



Düşme
z Kalkmaz Bir Allah...Adnan Polat Saat Kaç?

21 Şubat 2009 Cumartesi

Resimli Deyimler Sözlüğü sayfa.8 : "Cuk Diye Oturmak"..!

Ofisteki tüm evraklarımı geçen akşam 18:00'den sonra ofiste kalıp tek tek yığdım ortaya.Hepsini ayıklayıp,sınıflandırdım.Ne kadar dağıldığımı farkedince daraldım.Düzen,tertip adamı kendini bozmuş,messy olma yolunda ilerliyormuş meğer.
Hepsini klasörlere yerleştirip,name tag'ler taktım.Dolabın 18 dosyalık olması ve benim de tam 18 klasörüm olması dolayısıyla "Cuk" diye bir ses çıktı ki,bu sesi resime bakarken hala duyar gibi oluyorum.İçime huzur ve mutluluk doldu.Eski düzenli,tertipli adam geri gelir gibi oldu.

Stimulation 4 Life..!

Bu post sadece Miss Müge 'yi,blogunda arada bir erkek modasını da işlemesi için teşvik amaçlıdır.Ama aynı zamanda benim de zevkimi yansıtmaktadır ve bu yaz ayağımda bunlardan görmeniz kaçınılmazdır.

1.Energy Sneaker In Monogram Canvas & Suede Leather
2.Impulsion Sneaker In Canvas & Calf Leather
3.Street Sneaker In Monogram Denim
4.Lagoon Thong In Canvas

19 Şubat 2009 Perşembe

Rıfat Ilgaz - Aziz Nesin karışımı bir hikaye..!

Oldum olası,eğlenceli yada aksiyonlu olaylar,hep benim olmadığım zamanlarda gerçekleşir.Bir kere olsun ben de o olayın bir parçası olayım yaa.Başrolde gözüm yok,figüranlık da yaparım.Bakın olay aynen şöyle:

Kuzenim ve kocası(enişte bir nevi) yan dairede oturuyor.Kuzenim sabah işe gitmiş,eniştem hala evde.Çıkmaya yakın binada bir gaz kokusu alıyor ve babamı arıyor.Babam o sırada bankaya gitmek için evden çıkmış,Bağlarbaşı'na doğru yol almakta.Durumdan endişe eden peder bey yoldan geri dönüyor.Enişte çoooktan yolunu almış,patlarsa ölmeyeyim diye.

Peder bey,olay yerine intikal ediyor ve merdivenleri çıkmaya başlıyor.O sırada 2.kattan kapıya çıkan bir kadına,binada gaz kaçağı varmış diyor.Kadın'ın sorusu "İgdaş'tan mı geliyorsunuz?".
Fellik fellik kapıcı aranmaya başlıyor ama adam sırra kadem.Kapıcının,evde 2,5 yaşındaki oğluna bakıyor olması gerekirken,çocuk evde yalnız.Eş zamanlı olarak,kapıcının karısı da bizim evde cam silmekte.Adam bulunamayınca,karısı işkillenip eve gidiyor ve yalnız başına oyun oynamakta olan çocuğunu alıp bizim eve geri dönüyor.Annem,yadırganan mekanda huysuzlanan çocuğu oyalamak için binbir maymunluk yaparken,kadın da yer silmeye girişiyor.

Bu arada,kayıp kapıcı,yine 2.kat sakinlerinden olan bilmem ne teyzenin kapısında beliriveriyor.Bu teyzem 50'li yaşlarının sonunda dul bir emekli öğretmen.Sonradan öğrendiğim üzere,kapıcı kardeşimizi arasıra kahve içmeye çağırır,ona fal bakarmış.O gün de adam sırra kadem değil,dulla muhabbetteymiş.

Gaz kaçağı endişesi ve kokusu ayyuka çıkmak üzereyken,ablalardan biri de şöyle bir replikle olaya dahil oluyor:"Soğan da kokuyor zaten,kesin gaz kaçağı bu.Doğalgaz kokusuz olduğu için,insanlar herhangi bir kaçağı farketsin diye içine soğan aroması katıyorlarmış".Aman yarabbi.Kadındaki yaratıcılığa bakar mısın?

Üst kattan kapıya çıkan bir başka teyzem ise "Ay kusura bakmayın,temizlik yaparken çamaşır suyunu fazla kaçırmışım o kokuyor" diyerek son noktayı koymuş.Ahali yavaş yavaş dağılırken gözlerden kaçmayan detay da tam bir dumur.Kapıcı ve dul öğretmen teyzem kapıyı içerden çekip kaldıkları yerden devam etmek üzere gözden kaybolmuş.

Yaklaşık yarım saat sonra bizim evin telefonu çalar.Annem açar.Arayan kapıcı.Soluk soluğa ve endişeli bir sesle:

- "Abla Fadime'yi(karısı) verir misin?"

-"Ne oldu oğlum,niye nefes nefesesin.Ne bu telaş?Birşey mi oldu?"

-"Abla çocuk yok!!!"

16 Şubat 2009 Pazartesi

Estimating Species Vol.2..! (Vampires vs Zombies)

Yıllardır,sinema dünyasının vazgeçilmez korku öğeleri olan,vampirleri ve zombileri mercek altına yatırıyoruz.Ne yer,ne içerler,nelerden hoşlanır,nelere uyuz olurlar,nerelere takılırlar..ve daha neler neler.

Giyim,kuşam ve moda anlayışı:
Vampir,tabiri caizse,kendine bakar.Son moda kıyafetler,pırıltılı takılar ve bilumum şatafatlı aksesuarlarla şeklini yapar.

Zombiyse,virüsü ye
diği yada ölüp de dirildiği anda üstünde ne varsa,olmayan canını verene kadar onlarla takılır.Dış görünüm endişesinden uzak,paspal,lekeli,çamurlu ve mümkün mertebe kanlı bir outfitle gezer durur.

Beslenme alışkanlıkları:
Vampirin temel besin kaynağı,insan kanıdır.Çok zorda kalırsa hayvan kanıyla da idare eder.Ölmüş insan kanı vampirde tansiyon ve damar tıkanıklığına sebebiyet verir.Uzun vadede tabuta mahkum,yatalak olur.

Zombinin en sevdiği besin kaynağı ise kolesterol ve fosfor açısından zengin olan taze beyindir.Canlı kafatasını ısırarak açar ve kanlı taze beyni mideye indirir.Zombi,nimeti israf etmez.Beyinden başlar,ardından tüm etleri de kemikten sıyırır.


Yaşam stili:

Genellikle geceleri sokağa çıkan vampirler,kuytu yerlerde,izbe bar ve pavyon köşelerinde bulunmayı tercih ederler.Yüzyıllar boyunca,kaç kral,kaç devlet,kaç hükümet,kaç savaş gördüklerinden,zamanın kıymetini bilmezler.Nerde akşam orda sabah takılma lüksleri yoktur.Sevdiceğiyle bir gün doğumu seyredemez.Varsa yoksa dolunay kovalar,çalıların arkasından bir kurtadam çıksa da bacaklarını ayırsam diye her hışırtıdan kıllanırlar.Yaşlanmaz,yağlanmaz,her daim taş gibi kalırlar.

Zombinin ne gecesi,ne de gündüzü bellidir.Ganyan bayi'ne de gider,şehir merke
zinde ışıklardan karşıya da geçer,parkta bahçede ona buna salça da olur.Zaman mefhumu bu terbiyesizlerde de yoktur.Ama gerekirse gün doğana kadar 10 parmak leş eşeler.Güneşi gördü mü aptal aptal bakar.Sevdiceği olmaz.Zombiye dönüşmeden önceki manitasına bir yerde rastlarsa," Tanıdım seni,benden sana zarar gelmez" tarzında yalandan duygusal bir bakış atar.Anında ense kökünden omurilik soğanına hamle yapar.

Sosyal ve siyasal görüş:
Vampirin sosyal özellikleri daha gelişmiştir.İçinde bulunduğu toplumun dilini ve değer yargılarını benimser.Entel dantel sohbetler ve yenmiş yutulmuş,bütün çıkarılmış engin sanat bilgisiyle,benim diyen hatunun aklını başından alır.Üstün ikna yete
neğiyle Tayyip'i "Daha da gelmem" dediği Davos'a seneye bir daha gönderir.Seçimle,referandumla hiç işi olmaz.

Zombinin nutku tutuktur.İki kelimeyi biraraya getiremez.Laf anlatsan dinlemez,dinlese de anlamaz.

Yumuşak Karınl
arı:
Vampir,aslında sarımsağa bayılır ama gastrit'ten kaynaklı sıkıntı yarattığından uzak durmaya çalışır.Haç'tan fena tırsar,ama tutan kişinin inancı yoksa,ortalığı tarumar eder,haçı sahibine monte eder.Haç alnına ısrarla yapıştı mı,mangala düşmüş sucuk gibi,duman ve koku yapar,cızırdar,tıslar.Beyaz tenli olduğu için gün ışığından kaçar,yoksa Fethiye'de sere serpe yatan İsveçli kız misali pespembe olur.60 faktör Vichy bile fayda etmez.Kalbine saplanacak ahşap ve cilalı kazık,yüzyılların acısını dindirir.


Zombi,ölü olduğunun farkında değildir.Kolu,bacağı kopar,umurunda olmaz.Ne zaman ki kancık kellesi yerinden kopar,o da hakkın ebedi rahmetine kavuşur,ahirette kendine yer
edinir.

Türünün Ünlüle
ri:
Vampirlerin önünde saygıyla eğildikleri yegane ünlü,Bram Stoker'ın yarattığı Kont Drakula'dır.Louis De Pointe Du Lac ve Lestat De Lioncourt ise post-modern vampir ilahlarıdır.

Zombilerin ise,akıllarda kalacak ünlü bir liderleri yoktur.Yine de en ünlü zombi Michael Jackson'dır.Dans pistinde alayını yer ama,gerisi ne iş yapar o muammadır.


15 Şubat 2009 Pazar

Sitcom Wars..US vs UK !

CBS,ABC ve NBC 'ye,okyanusun karşı tarafından BBC de katılınca ardı ardına sitcom'lar türemeye başladı.Kimi tutundu yıllarca ekranlara kimi silinip gitti.Ama içlerinden hiç olmamışsa 1 yada 2 tanesi favorilerimiz arasında girdi.

Amerika'nın kültür karışıklığından kaynaklı olarak,yapımları dünyada daha çok seyirci yakalama avantajını kullanırken,Britanya'lıların ada dışına hitap etme endişeleri yoktu.Zaten dünyanın onları soğuk ve espri anlayışından uzak olarak tanıması pek de dertleri değildi.
Ben başından beri İngiliz komedisini Amerikan komedisine oranla daha içten ve samimi bulmuşumdur.Neden bilmiyorum ama,İngiliz aks
anıyla konuşan birini dinlemeyi,bir Amerika'lıyı dinlemeye tercih ederim.
Hatırlarım,ilk seyrettiğim sitcom TRT1 de salı akşamüstü yayınlanan "Yes,Minister" dı.BBC'nin ülkeyi yöneten tayfayla ağır dalga geçtiği bu diziyi çok severdim.Her ne kadar dublajlı yayınlandığı için aksanlara aşinalığım o yaşlara denk gelmese de,beyaz tenli,sıska İngiliz'lere çok gülerdim.Bir de "Benny Hill Show" vardı.O da beyaz tenliydi ama,kırmızı yanaklı ve tombuldu.Skeçlerinde mini etekli,göğüs dekolteli kadınları kullanması 8 yaşındaki küçük Puffy'nin ilgisini çekmeyi başarmıştı.

Kimbilir belki de ilkokul çağındaki erkeklere,kızların eteklerini açıp,altına bakmayı da bu adam öğretmiştir gizliden gizliye.

Ardından,"Married with children" geldi.Tarz olarak diğerlerinden çok farklı olmasına karşın,Al Bundy kahramanımdı.Aynı tarihlerde babamın da ayakkabı dükkanı sahibi olması nedeniyle daha da bir sevmiştim o adamı :)

"Seinfeld","Everybody Loves Raymond" ve tabi ki "Friends" son dönem sitcom'ların USA çıkışlı neferleriydi bence.Her ne kadar tek başlarına ayakta duruyor gibi gözükseler de,BBC 2000 yılında "Coupling" 'i patlattı.Ve bence çok da iyi
yaptı.Ama nedense sanki bu dizi sadece NBC 'ye rakip olsun diye yapılmış gibi "Friends" 'le aynı sene (2004) çekimlerine son verildi. Bir karşılaştırma yapmak benim için çok zor değil.Her şekilde İngiliz komedisine daha çok gülüyorum,ama Amerikan komedileriyle geçirdiğim zaman da beni eğlendirmeye yetiyor. Fakat Amerika'nın bir artısı bu serilere "The Simpsons" ve "South Park" gibi iki muhteşem çizgi diziyi de ekleyebilmiş olması.Ve ikisi de halen yayınlanıyor.

Not:Sitcom kategorisine girmemekle birlikte,buradan,çok yönlü İngiliz yönetmen Blake Edwards'ın yarattığı kusursuz karakter "The Pink Panther" 'e ve kanımca rolünü gerçekten yaşayarak oynamış olan merhum Peter Sellers 'a saygı,sevgi ve hayranlığımı sunmayı bir borç bilirim.

9 Şubat 2009 Pazartesi

Bazıları Sıcak Sever..!

O.K. yeni bir ürün çıkartmış.Adını da "Sıcak Temas" koymuş.Genital bölgenin ısısını,vücut ısısına oranla 3-4 derece arttırarak cinsel hazzı arttırıyormuş.Ben prezervatif kullanan,bilinçli sex tayfasından değilim,zaten önüme gelenle de yatan bir adam değilim.Ama bu ürünü merak etmekteyim.Olaki hoşuma gider,ben de bilinçlenirim :D

8 Şubat 2009 Pazar

İstemiyorum bir daha böyle kalabalık gece çıkması..!

Kalabalık grupla dışarı çıkmak,oldum olası,hem keyif hem de sıkıntı yaratır bende.Birlikte olmaktan hoşlandığım insanların büyük bir kısmını bir arada görmek,onlarla sohbet etmek,daha seyrek görüştüklerimle hasret gidermek ve geyiğin dibine vurmaktan büyük haz duyarım.

Fakat,halk arasında "Nerde çokluk,orda bokluk!" olarak bilinen tabir,tam da burda devreye girer.Herkesi memnun etmek mümkün olmadığına göre,optimum noktada buluşmak gerekir.Ama organizasyon işleri de hep bana düştüğünden,o noktanın ibresi genelde benim zevkime doğru sapma yapar.O kadarına da hakkım var addederim.Üstelik 10+ gruplarda,gidilen mekanlarda hiçbir zaman rezervasyon sayısına uyulamadığı için,sürpriz participantlar için masa ve yer ayarlama işi de,hem mekanı,hem de kafaları karıştırır.Acaba şu masayı ordan çekip L mi yapsak.Yuvarlak masayı ortalayıp,göbekten uzun masa mı çaksak,şeklinde puzzle kıvamında uzar bu yerleşim planları.

Yemeğe fix menü gidilmediyse,mutlaka "Adisyon ayrı açılsın!" diyecek kıllar olacaktır masada.Fix menü dahi olsa,"Ben saat on buçuk gibi gelirim,2 bira içer kalkarım" diyecekleri hiç saymıyorum bile.Onlar kontenjandan direk düşerler.

En son,cuma akşamı,iş yerinden bir arkadaşımızın doğumgünü vesilesiyle Çukurcuma'da bir yerde toplandık.Herkesin gelmesi saat 22:00'yi buldu tabi.Ve o saate kadar bir türlü verimli bir yerleşik hayata geçemedik.Ben kimseyi umursamadan aldım rakımı,meze tabağımı önüme,kuruldum masanın başına.Mekanın işletmecisi olan zavallı kızcağız bütün gece bizimle uğraşmaktan telef oldu.Masada onu anlayabilecek en aklı başında insan olarak beni gördü ki herhalde,kulağıma eğilip,"Hesabı ortak mı açiim,herkese ayrı mı?" diye sordu."Ayrı ayrı açarsan kafayı yersin." dedim.Güldü doğal olarak."Valla hangisi işine geliyorsa öyle yap." dedim.Çok da tatlı birşeydi,fazla yormak istemedim.

Sonuç olarak;hesaplar ayrı açıldı.Herkes geceyi terkederken,ismini söyleyip hesabını ödedi.Uyuz oluyorum bu duruma.Herkes yiyor içiyor nasıl olsa.Biri 3 eksik versin,biri 5 fazla versin ne farkeder.İstemiyorum bir daha böyle kalabalık gece çıkması.

3 Şubat 2009 Salı

Ode to Rakı..!

Rakının tadı da,kültürü de,mezesi de,muhabbeti de bir başka.İnsanları birleştirici özelliği var mesela.Bir mekanda rakı hariç ne içerseniz için,dağılıp gidebilirsiniz,araya mesafe koyabilirsiniz,beğendiğiniz kızla konuşmak için güzel bir an kovalamaya çalışabilir,sesinizi duyurabilmek için avazınız çıktığı kadar bağırabilirsiniz.

Rakı masası tüm bu dertleri ortadan kaldırır.Herkes efendi gibi yerinde oturur.Herkes dirsek temasındadır.Adam gibi sohbet eder,yer,içer,beğendiğiniz kıza istediğiniz şeyi bakışlarınızla bile anlatırsınız.Ardından zaten gece sizi götürür istediği yere.
Rakı,muhabbeti sürükler,yürekleri ateşler,şehvet ve aşkı körükler.Kapris yapmaz.Gerekirse sadece beyaz peynire tamah eder,hiç de şikayet etmez.Yeşil oldu mu,keyfine doyum olmaz.

Rakı içmesini bilen kadın ise,en güzel sofradan,en kızıl gün batımından,en 90+ dakikada gelen golden ve Mey İçki'den alınmış 1.000 tl'lik hediye çekinden daha kıymetlidir.

Yazarın Notu:
Bırak bir kenara vodkayı,şarabı.Bu alemde kral her zaman rakı...